Doğrusunu isterseniz, CHP'nin devamlı tartışma zemininde tutulmasını yadırgıyordum.
Ama artık şaşırtıcı bulmuyorum. Tablo öylesine kompleks ki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun düşmana ihtiyacı yok.
"Yeni CHP" iddiasıyla başlayan, eski Genel Başkan Deniz Baykal'ı yalnız bırakan günler.
"Vesayete başkaldırı" çağrışımıyla eski Genel Sekreter Önder Sav'ı dışlayan tavırlar.
Yeni CHP'nin geçmişle bağını nerede kuracağı veya nerede koparacağına ilişkin belirsizlikler.
Seçimde hedefin altında kalmanın yarattığı motivasyon kaybı.
Sık değişen kadroların moral bozukluğu.
Meclis'te yemin krizini yönetme sorunu.
Listeyi uzatmak mümkün... Bunları yazma nedenime gelince...
CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak'la günler öncesinde aramızda geçen kısa sohbetin, hayli çaptırılarak, parti içi hesaplaşmanın parçası haline getirilme planını duymuş olmam.
Sayın Başbakan'ın annesinin vefatı sonrasında CHP lideri Kılıçdaroğlu, taziye ziyaretine gitmişti.
Erdoğan Bey de orada idi. Genel havayı sorduğumda detay vermedi. Ancak liderler arası diyalogun siyasi iklimi yumuşatacağını söyledi. Siyasette tansiyonun düşmesi gerektiğini, yeni anayasa için tüm partilerin desteğine ihtiyaç duyulacağını anlattı. Kılıçdaroğlu'nun iyi niyetinin okunamadığını savundu. Kemal Bey'in bu yönünün ihmal edildiğini, doğan şansın iyi kullanılması gerektiğini belirtti.
Haliyle konu CHP ve taraflardan biri de ben olduğum için, birileri senaryo yazmış. "Kullanılma" kavramını işine geldiği gibi çarpıtıp, parti içi muhalefete malzeme yapmaya çalışmış. Demem o ki...
Benim gazetecilik dışında bir misyonum olmadığı gibi herhangi bir beklentinin karşılık bulacağı rolüm de mevcut değil. Ötesi ise laf-ı güzaf...