Resmi söylem bir yana Ankara'nın stratejik mahfillerinde yapılan terör değerlendirmesi tahmin edilenden de sert. Çukurca'da 8 noktada gerçekleşen terör saldırısının ardından 8 ülkeye yönelen bakış hayli keskin. "ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika, İran, Suriye ve İsrail!"
Artık daha açık bir dille terör örgütünün Kandil'deki lider kadrosuyla bağlantılı İngiltere'den de söz ediliyor, terör yandaşlarını ülkesinde himaye eden Almanya'dan da. Belçika'nın ikiyüzlülüğü de anlatılıyor, Fransa'nın samimiyetsizliği de. PKK'yı terör örgütü ve ortak düşman ilan eden ABD'nin üzerine düşeni tam yapmadığı da vurgulanıyor, Bölgesel Kürt Yönetimi'nin dönemsel manevraları da. İsrail istihbaratının Kuzey Irak'taki faaliyetleri de ifade ediliyor, Suriye'deki derin unsurların rolü de. Ve bölgede Türkiye'yi geleneksel rakip gören İran'ın çift taraflı işleyen diplomasisi de... İşte bu yüzden Ankara, NATO müttefiklerinden net tavır ve aktif katılım beklediğini daha kararlı biçimde dile getiriyor. ABD Başkanı Obama'nın Başbakan'ı araması, Dışişleri Bakanı Clinton'ın, "Türkiye'nin savunma hakkından" söz etmesi, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi lideri Mesud Barzani'nin acil ziyaret planlaması tesadüf değil.
***
Burada Barzani'ye ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Esasen Barzani, Kürtleri karşı karşıya getireceğini savunduğu hiçbir karara katılmayacağını dün olduğu gibi bugün de yineliyor. Lakin, terör örgütü PKK ve siyasi unsurlarının, Türkiye'de gelişen demokratik çözüm fırsatını kullanmadığını düşünüyor. PKK'nın, Irak'ın kuzeyini sürekli müdahaleye açık hale getirdiğini biliyor. Bu durumun istikrarı ve ekonomik gelişmeyi tehdit ettiğini kabul ediyor...
İyi hatırlıyorum Başbakan
Tayyip Erdoğan'ın Mart 2011'deki Bağdat ve Necef temaslarının son durağı Erbil'di. Barzani, Kürt sorununun çözümü konusunda Başbakan'ın inisiyatifini övmüş, sebeplerin üzerine gittiğine değinmiş ve destek sözü vermişti. Bu sıralar Kandil çevresindeki köylerin boşaltılması, peşmergenin belli ölçüde yol güvenliği sağlaması biraz da o günlerde temeli atılan işbirliğinin sonuçları. Barzani tarafı Türk askerinin Kuzey Irak'ta sürekli kalmasını istemese de artık hem ABD'nin hem de Irak Merkezi Hükümeti'nin baskısı altında. Ve bilinen gerçek o ki Irak'ın kuzeyi terör örgütü için güvenli alan olmasa Erbil belki de İstanbul'la entegre olacak.
***
Meselenin tekrar eden dış politik boyutu kadar etnik siyasetten kaynaklanan yönleri de mevcut. Örneğin,
"ayrılıkçı" silahlı Kürt hareketi, günümüz reel politiği içinde
"ayrışmacı" çizgiye geliverdi. Özerklik hedefine kan dökerek ulaşabileceğini zannetmekte... 1990'ların Türkiye'sinde faili meçhuller, köy boşaltmalar, Kürt kimliğini inkâr ve sadece askeri reçeteler vardı. Terör örgütü, kanlı planlarına kitlesel zemin bulabiliyordu. Günümüz Türkiye'si çok farklı. Demokrasi açığını kapatma, anayasayı sivilleştirme, kardeşliği pekiştirme, hukuk devleti ilkelerine bağlılık, ayrımcılıkla mücadele iradesi üst düzeyde. Bu tabloyu; bölgesel aktör olan Türkiye'nin gücünü frenleme oyunları ve Kürt kökenli vatandaşları istismar, sindirme politikaları ile birlikte okuduğumuzda sürpriz sonuçlarla karşılaşmıyoruz.
***
Önümüzdeki dönem için siyasal açıdan söylenebilecek birkaç hususu daha sıralayacak olursak...
1- CHP lideri
Kemal Kılıçdaroğlu'nun, terörle mücadele amacıyla
"Meclis'te komisyon kurulsun" önerisinin pratik karşılığı zayıf. Zira Meclis Başkanı
Cemil Çiçek ne kadar deneyimli ve pragmatik olursa olsun, icra yetkisine sahip değil. Çare, siyaset üstü davranabilme basiretinde.
2- MHP'nin, olağanüstü yönetim şekillerinden medet umması yersiz. Sokağı provoke edenlere karşı uyanık durması yerinde.
3- BDP ise hem demokratik siyasetten hem de Kürt siyasetinden izole edilmek üzere.
4- Ve TOBB başta olmak üzere sivil toplum kuruluşları... Hükümet'in refleksini beklemeden harekete geçebilse belki etkisini gösterebilecek. Ama anlık olaylara, vitrin tepkisini gösterdikçe inandırıcılığı azalıyor!