Telefonun diğer ucundaki isim Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu idi. Başkan, Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin kamuoyuna yansıma biçiminden hayli memnun.
Nasıl olmasın ki? O Kutlu Doğum Haftası ki "e-muhtıraya dayanak, kapatma davasına malzeme" yapılmıştı. Aradan geçen üç yıldaki değişim, siyasi gerilimin yüksek seyrettiği bir ortamda az da olsa umut verici.
Hz. Peygamber'in evrensel mesajı etrafında gerçekleşen buluşmanın, her kesimden insanı, görüşü kapsaması, geleneksel korkularla yüzleşmeyi de sağladı. Bu açıdan bakıldığında CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın Kutlu Doğum Haftası'na katılımı adeta toplum hizmetiydi. Konuşması için uzmanlara danışması, Hz. Peygamber'i anlatırken dönüp AK Parti'ye ve Başbakan'a gönderme yapmaması yerindeydi. Nitekim Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu da, Kutlu Doğum Haftası'nın vesile olduğu tablo için "Sükûnet çağrısı olarak algılanabilir. Üç günlük dünyada kimse kimseyi üzmesin. Sayın Baykal da yerinde şeyler söyledi" dedi.
İşin takdir yanı kadar CHP lideri için tenkit yanı da var. Çünkü toplumu heyecanlandıran bu tür açılımların CHP'deki ömrü nedense uzun olmadı. Bunun en belirgin örneği, Sayın Baykal'ın "Anadolu Müslümanlığı" diye değindiği, gerisini getiremediği proje idi. Daha doğrusu CHP, projenin içini doldurmak yerine, topluma sempatik gelen ilahiyat kökenli isimleri siyasete transferi yeterli saydı. O maya da tutmadı. Bu yüzden Baykal'daki din algısı ve yaşama biçimi, CHP'nin kurumsal yapısına nüfuz etmedikçe, halkın dini duygularının korunması, mütedeyyin insanların rejim düşmanı gibi sunulmadan kendini özgürce ifade etmesi zor olmaya devam edecek.
Söz, Kutlu Doğum Haftası'ndan açılmışken, 27 Nisan 2007'deki e-muhtırayı kaleme aldığını açıklayan dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'a, etkili bir işadamının verdiği tepkiyi anımsamak ve küçük bir detay eklemek sanırım yararlı olur. Hürriyet'ten Eyüp Can'ın gündeme getirdiği gibi o işadamı, "Paşam, bu millet TSK'ya Peygamber Ocağı diyor. Kutlu Doğum Haftası nasıl olur da böyle bir bildiriye girer?" diyerek rahatsızlığını dile getirmiş. Bundan sonrasına ilişkin benim duyumum ise o patrona Büyükanıt'ın, "Dedem imamdı. Yüzbaşılığıma kadar ağzıma içki sürmezdim" mealinde açıklamada bulunması, dine karşı olmadığını izah etme çabasıdır. Manidar olan da budur. Dini, dince kutsal değerleri, toplumun bunu içselleştirmesini, laiklik teminatı altında yaşamayı başarmak için tabulardan sıyrılıp, resmi bakış açısından kurtulmak gerekiyor!