Geçtiğimiz haftaya iki önemli açıklamanın damga vurduğu söylenebilir. Birincisi, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ın, Ankara Sanayi Odası'ndaki sözleri. "...Tünelin içine girdik.
Tünel karanlıktı. Öbür tarafa doğru bir ışık göründü. Işık öbür tarafa çıkışı mı gösteriyor yoksa üzerimize gelen araba mıdır?"
Yılmaz, ekonomide nisbi toparlanma döneminin başladığına işaret ediyordu. İşin tünel kısmı tamamdı. Bundan sonra önemli olan tünelden çıktıktan sonra girilecek "viyadükler." Başkan Yılmaz, genişlemeci maliye politikaları ve faiz indirimleri ile tünelden çıkışın mümkün olduğunu, bütçeyi toparlayacak önlem alınmazsa bağlantı yollarında sıkıntı yaşanacağını, hatta trafiğin duracağını ima ediyordu.
İkinci yorum TÜSİAD zemininde, IMF Başkan Yardımcısı John Lipsky'den geldi. Aslında TÜSİAD'ın, ekonomiye dış sigorta gerektiğini düşündüğü anlardaki tipik hareket tarzı, etkili IMF yetkilisi ile ortak zeminde buluşma ayarlamasıdır. Bu kez de öyle oldu. Lipsky, hem nalına hem mıhına vurdu. Satır aralarında ise bankacılık sistemini ve firmaları yakından ilgilendiren müdahalelerin sinyalini verdi. Lipsky'nin, "Güçlü şekilde üzerine gidilmediği takdirde, Türkiye'nin artan mali açıkları ve zayıflayan kredi kalitesinin ekonomik görünüm üzerine olumsuz etkileri olabilir" vurgusunu genel geçer bir söz olarak görmemek gerek. IMF temsilcisi, harcama kısıcı, vergi tabanını artırıcı önlem ihtiyacını kayda geçirdi. Bence ağzındaki baklayı da çıkardı. Bankaları ve kredi borçlusu şirketleri masaya yatırma gerekliliğini ustaca ifade etti. Zaten bir süredir IMF'nin, "Banka bilançoları düşük kalitedeki varlıkları taşıyamaz. Kredi kullanma şartları gözden geçirilebilir" dediğini duyuyorduk.
Bu saatten sonra yapılacak olan, IMF'li ve IMF'siz seçenekleri birlikte piyasalara sunmak. Artan iç borçlanmaya karşılık finansman dengesinin nasıl kurulacağı, ekonomik büyüme için gerekli dış kaynak ihtiyacının nasıl sağlanacağı, bütçe açıklarının nasıl giderileceği eğer anlatılabilirse Türkiye kendi yolunda ilerleyebilir.