Şimdi burada, "Genelkurmay şöyle düşünüyor" diye askerler adına yorum yapacak değilim. Ancak, karargâhta gerçekleştirdiğim görüşmelerden edindiğim izlenimlerimi yansıtabilirim. Şu meşhur "İrticayla Mücadele Eylem Planı" üzerine esen havayı...
Sonda söylenecek olanı başta söyleyip devam edelim:
Komutanlar, belgenin düzmece olduğundan emin görünüyor. Hatta İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndaki belgenin orijinal değil fotokopi olduğuna dikkati çekip, "Aslı bulunsun" diye ısrar ediyorlar.
Peki, malum belge Taraf gazetesinde yayımlanınca Genelkurmay'da neler oluyor? Burada askerin sistemi şöyle çalışıyor:
Tüm gazeteler taranarak TSK'yı, ülke güvenliğini ilgilendiren haber ve yorumlar sabahın erken saatlerinde komutanlara ulaştırılıyor. Bu sayede, "Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek" tarafından düzenlendiği iddia edilen belgeyle ilgili haber üzerine derhal harekete geçiliyor. İlk olarak daha personel gelmeden karargâhın ilgili birimi kilit altına alınıyor ve bilgisayarlara el konuluyor. Aynı gün askeri savcılıktan da soruşturma başlatması isteniyor.
***
Ve kilit isim Dursun Çiçek... Çiçek, komuta katına çağrılıyor ve
"Nedir bu konu?" sorusuna şu cevabı veriyor:
"Kendimden eminim. Böyle bir belge hazırlamadım. Soruşturma talimatı vermekle çok iyi yaptınız. Beni de rahatlattınız!"
Soğukkanlı profil çizen albay Çiçek, halen görevinin başında. Öyle anlaşılıyor ki komutanlar,
"komplo teorisine" yoğunlaşıyor. Zira belgedeki ifadelerin TSK yazışma tekniğine uygun olmadığı belirtiliyor. En çarpıcı yönü ise belgedeki yazı karakteri ile Dursun Çiçek'in adının yazıldığı bölümdeki karakterlerin farklı olması. Buna bir de belgenin fotokopi olduğu, karargâh bilgi işletim sisteminde konuyla bağlantılı en ufak ize rastlanmadığı da eklenince özgüven dozu iyice artıyor.
***
Tabii kritik nokta şu:
"Albay Çiçek'in başında olduğu şubenin görev sahası nedir? Nisan 2008'de sivil toplum kuruluşları ve işadamlarını fişleyen belge hazırladığı iddiası doğru mu? Kendisi olağan şüpheli midir?"
Burada açıklık kazanan tek husus, Genelkurmay Harekât Başkanlığı 3. Bilgi Destek Şubesi sorumluluk alanının
"terör örgütü PKK ve Ermeni konusu" olduğu. Şube, sanıldığı gibi hafiyelik yapmıyor, açık bilgi kanallarını izliyor. Ancak yelpazenin irticayla mücadeleyi kapsadığını ifade edenler de var.
Madalyonun diğer yüzüne gelince... Askerler, terörle mücadele konusunda devletin zirvesinde oluşan uyumun bozulmasının hedeflendiğini, sahte belgelerle TSK ve sivil siyasi aktörler arasındaki güven düzeyinin yine test edilebileceğini de göz ardı etmiyorlar.
***
Tüm bu yorum, tahmin ve ön veriler ışığında, Genelkurmay Başkanı Org.
İlker Başbuğ'un, belgenin sahte çıkması halinde
"Ne yapacağımızı bütün Türkiye görecek" mesajının geleceğe matuf yönü ne olabilir?
Bir dizi tarihi dava gündeme gelebilir.
Belge tanziminde yetenekli, devlette yuvalanmış ekiplerin tasfiyesi için geniş ölçekli soruşturma açılabilir.
Nitekim, Başbakan
Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ arasındaki görüşmeden çıkan sonuçlardan birini de
"Devletin tüm imkânlarının seferber edilerek askerle-siyasetçiyi karşı karşıya getiren çevrelerin, mutlaka ortaya çıkarılması" şeklinde özetlemek mümkün.
Bize göre bu aşamada, yapısal olarak atılması gerekli iki adım var:
1- Askerlerin, görev alanlarıyla bağlantılı bilgi derleme biçiminin demokratik sisteme müdahale aracına dönüşme riskine karşı önlem alınması.
2- Asker kişilerin isminin karıştığı, kamu düzenini ilgilendiren, sivil alana sirayet eden dosyaların karma bir heyet tarafından incelenmesi.