Kürt sorununun çözümünde "tarihi fırsatın" sıkça konuşulduğu bugünlerde, kritik aktörlerden biri de terör örgütü lideri Abdullah Öcalan. Terör örgütü kurma ve yönetme, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ait topraklardan bir kısmını silahlı mücadele yoluyla devlet idaresinden ayırma girişiminden hükümlü Öcalan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını İmralı Adası'nda çekiyor. Öcalan'a sunulacak yeni şartlar haliyle merak konusu oluyor. Zira, her an gelişme bekleniyor.
Ceza Muhakemesi Kanunu, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan hükümlülere eğer iyi hali tespit edilmişse, diğer mahkûmlarla deyim yerindeyse "sohbet hakkı" tanıyor. Öcalan'ın, CMK'da yapılan değişikliklere rağmen 9 yıldır tutulduğu İmralı'da bu haktan yararlanmadığı her fırsatta dile getiriliyor. Avukatlarının ısrarlı başvuruları, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi'nin gözlemleri, dış dünyaya, "Öcalan tecritte" diye sunuluyor. "Tecrit kaldırılmalı" tezi işleniyor.
Öcalan ve yanına gönderilecek mahkûmlarla ilgili süreç devam ederken Ada'ya bir dizi ziyaret de yapılıyor. Hatta Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü, Öcalan'ın kaldığı hapishaneyi geziyor. Aktarımlara göre, şartlar "iptidai" bulunuyor.
Şu anda İmralı'da devam etmekte olan cezaevi inşaatının 9 koğuşlu olarak planlandığı anlatılıyor. Öcalan'a halen kaldığı hapishanede değil, yeni cezaevinde bir koğuş tahsis edileceği belirtiliyor. Önceki söylemler, Öcalan'ın ayrı bir yerde tutulması, yeni cezaevine nakledilecek mahkûmlarla, haftada bir ortak alanda görüştürülmesi yönündeydi. Oysa gelinen noktada, Öcalan'ın da 9 koğuştan birine alınacağı anlaşılıyor. F tipi cezaevi modelindeki koğuşun iki katlı olacağı ve mini avluya açılacağı da gelen bilgiler arasında.
Buraya kadar atılacak adımlar, terörist de olsa belli haklardan yararlanan bir figür için makul görülebilir. Ancak bunun ötesinde beklenti yaratılması ve halkın yavaş yavaş uyuşturulması kabul edilemez. "Öcalan'ın affedilerek siyasi parti başkanı haline getirilmesi" gibi niyetler, Kürt kökenli aktörler tarafından "barış projesi" olarak sunuluyorsa, tarihi fırsattan değil, olsa olsa tekerrür eden tarihi riskten söz edilebilir. Gerçekçilik kayboldu mu, çözüm de kaybolur!