Bu ülkenin yüksek düzey devlet memurlarının zihniyeti değişmiyor ve kolay kolay da değişmeyecek...Asker memurların kibrinden ve vesayetinden kurtulduk derken başka memurların vesayetçilik hastalığıyla uğraşıyoruz şimdi de. Bunlar kendilerini devlet adamı zannediyor. Devleti esas yönetenin kendileri olduğuna inanıyor ve seçilmiş siyasetçi sınıfını arkadan vurmak için fırsat kolluyorlar. Böyle alışmışlar...
***
Bunların alayına birden bu köşeden haykırmak istiyorum:
Devlet adamı değilsiniz Devlet memurusunuz kardeşim!
Sivil hükümet emredecek ve topunuz hizaya gireceksiniz!
Hepiniz haddinizi bileceksiniz! Demokrasi budur!
***
Bu ülkenin memurlarının çoğunluğunun bir hastalığı daha var. Diyelim istemedikleri bir kanun çıktı Meclis'ten ya da seçilmiş hükümetin bir icraatından rahatsızlar...Anında kendilerinin emrindeki kalemlere sivil hükümet ve TBMM iradesi aleyhine yalan haber yaptırırlar, manipülatif yazı yazdırırlar. Çoğunlukla bunların hepsinin gizli gizli yönettiği bir "haber sitesi" vardır. Oradan sürekli seçilmiş siyaset adamlarını, bakanları ve Başbakan'ı bombalatırlar... Seçilmiş irade kararından dönsün de bu memur takımının kucağına otursun diye yapmadıklarını bırakmazlar...
***
Kendilerinin amiri konumunda olan bakanları indirmek için medya ile işbirliği yapmak konusunda Türk yüksek memur çevreleri çok mahirdir. Cumhuriyet tarihi darbeler dışındaki sözde normal dönemlerde de bu hukukdışı yolla indirilmiş bakanlarla doludur. Vesayetçi zihniyetin basın bürosu olarak örgütlenmiş geleneksel Türk medyası da bu kirli işleri çok sever. Her zaman seçilmiş siyasetçiden değil atanmış memurlardan yana tavır koyarlar... Hele koalisyonların olduğu dönemlerde siyaset adamlarını bu vesayetçi çeteler top yapıp oynamıştır. Bakanlar kendi emirlerindeki bürokratlarına yalvarır hale gelmiştir. Geçmişteki kimi Başbakanların Başçavuş kadar değeri olmamıştır...
***
Askerleri kışlaya döndürmekle vesayetçilik ve darbecilikle mücadele bitmiyor... Ergenekon ve internet andıcı gibi davalarla generallerin yasadışı bir şekilde sivil hükümet aleyhine faaliyet yürütmeleri şu an yargılanıyor. Fakat diğer memurların önemli bir kısmının zihniyet olarak askerlerden bir farkı mı var? Onlar da "gerektiğinde" seçilmiş hükümet aleyhine faaliyet yürütmeyi meşru sayan tamamen yasadışı ve anti-demokratik bir zihniyete sahipler.
***
Geçenlerde Dışişleri bürokrasisi ile ilgili yeni bir kanun kabul edildi. Kanunun içeriği hiç önemli değil çünkü biz bir temel demokratik prensipten bahsediyoruz...TBMM'den çıkan bu kanunu vesayetçi malum diplomat takımı hazmedemedi. Bu haddini bilmez memurlar hemen kendi emirlerinde olan kimi eski rejim artığı, demokrasi düşmanı gazetecilere seçilmiş hükümet aleyhine yazılar yazdırdı...
***
Peki soracaksınız kim bu geçmişten ders almamış vesayetçi gazeteciler?
Küçük küçük çok isim var ama biz bu kirli ilişkilerin merkezindeki isme odaklanmalıyız... Darbeci generaller ile hükümet aleyhine faaliyet yürütmek noktasındaki en önemli gazeteci Tuncay Özkan'dı. Özkan'ın askerlerle arasındaki sapkın ve hukuka aykırı ilişkinin aynısı bugün Hariciye Moncherleri ile Kadri Gürsel arasında yaşanıyor. Nasıl eski rejim döneminde TSK kendi amiri konumundaki hükümetler aleyhine yasadışı faaliyet yürütmek için Tuncay Özkan gibi gazetecileri kullanıyorsa bugün de bu vesayetçi Moncher takımı Kadri Gürsel gibi eski rejim artığı tipleri kullanıyor. Bu yolla hem nefret ettikleri Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun hem de daha çok nefret ettikleri Başbakan Erdoğan'ın altını oyma faaliyetlerini sürdürüyorlar... Bu evrensel hukuka ve demokrasiye tamamen aykırı bir durum. Hem Hariciye'de hem de Babıali'de bazıları hala yaşananlardan ders almıyor...