Uzun zamandır sıkıntılı bir halde olan Suriye meselesi, jetimizin düşürülmesiyle tam bir kriz aşamasına geldi...
Öte yandan bu aşamada hem Yeni Ankara'da hem de Yeni Ankara'yı destekleyen toplumsal koalisyon aktörleri arasında bir sağduyu mutabakatı görülüyor...
Savaş çığırtkanlığı yapan kesim önemsiz ve marjinal konumda olan eski rejimin kimi radikal artıkları... Eski rejimin anadamar aktörleri de sağduyulu gözüküyor ama onların da ne söylediğinin bir önemi kalmadı. Böyle kriz anlarında eskiden ilk olarak Hürriyet'in ne dediğine bakılırdı.
Çünkü Hürriyet, Aydın Doğan'ın da söylediği gibi devletin/merkezin gazetesiydi, şimdi eski merkez tasfiye olunca Hürriyet dış politikada yaşananları izleyen resesif bir gazete konumuna geldi...
Hürriyet'in eski gücünü muhafaza etmesi için yeni dönemde işlevsel ve orijinal bir pozisyon üstlenmesi şart. Hâlâ ticari olarak iyi konumda ama amiral gemiliği kalmadı, limanda demirlemiş sit-com gemisi haline gelindi...
***Suriye meselesinde -iç konularda anlaşamayan- birçok önemli sivil aktör de bugüne kadar zaten bir ittifak içindeydi.
Mavi Marmara konusunda tam zıt kutuplarda olan
İHH ve
Gülen hareketi,
Suriye meselesine aynı dille yaklaşıyordu.
SETA ve
Bilim-Sanat Vakfı gibi dış politikada
Davutoğlu doktrini eksenli
think-thank'ler de
Suriye konusunda hemen hemen bu çizgideydi. Bu çizgi özetle şu...
"Beşşar Esed reformlar yaparak rejimini ayakta tutma şansını yitirmiştir. Otoriterlik dozu katil diktatörlüğe çevrilmiştir.
Esed ve mevcut kendi halkını öldüren rejim artık devrilmelidir.
Türkiye de bu konuda pro-aktif davranmalıdır."
Esed ailesinin,ordunun ve muhaberatın kontrolündeki şu anki
Suriye rejiminin gayrımeşru olduğuna hiçbir vicdan sahibi itiraz edemez. Orada
-arada kara propagandalar olmakla beraber- sistemli bir katliam olduğu açıktır... Halen
Esed rejimini savunanların ahlaki meşruiyeti yoktur. Öte yandan bu rejimin devrilmesi
Türkiye'nin tek başına yapacağı bir iş değil.
Türkiye'nin kendi başına askeri operasyona kalkışması felaket olur.
TÜRKİYE HİÇBİR KOŞULDA SURİYE İLE SAVAŞA GİRMEMELİDİR...
Bu bağlamda sorgulamamız gereken birşey var.
Türkiye'nin
Suriye bağlamında son dönemde bu kadar öne çıkması, bu derece şahin davranması doğru muydu?
Acaba
Ahmet Davutoğlu yönetimindeki
Türk dış politikası kendi söylemleriyle kendi kendine sarhoş mu oldu?
Şu kriz aşamasındaysa, daha önceki süreçlerden farklı olarak tavrımız çok çok yerinde bence.
Erdoğan ve
Gül, ortak sağduyunun liderleri olarak davranıyor.
Türkiye öfkeyle kalkıp zararla oturmayacak kadar büyük ve önemli bir ülke artık...
***Diğer yandan jetimizin düşürülmesiyle başlayan kriz,
Türk medyasında daha önce tarih boyu görmediğimiz bir fotoğrafı ortaya çıkardı... Dış politika konularında, özellikle düşman konumunda olduğumuz ülkeler noktasında
Türk medyasında farklı bir görüşü okumak imkansızdı eskiden... Düşünsenize
1996 Kardak krizi konusunda
Yunan hükümetini ya da
1998 Suriye krizi konusunda
Şam yönetimini haklı bulan bir köşe yazarı o an kendini içerde bulurdu... İmkanı yoktu farklı bir fikir ifade etmenin. Karşı tarafı bir nebze bile haklı bulmak
vatan hainliği demekti... Yabancı uyruklu olup böyle bir şey söylerseniz de derhal yurt dışına kovulurdunuz... Oysa, özgür ülkelerin medyasında böyle konularda kendi ülkesini haksız bulan, karşı ülkenin yaklaşımını daha doğru bulan yazarlar da olur ve ifade özgürlüğü bağlamında da dilediklerini söylerler... Genelde yine azınlıktadır bu görüşler ama kendini özgürce ifade ederler...
Eski
Türkiye'de görülmesi imkansız şeyin bu kriz sonrası ülkemizde yaşandığına ilk kez şahit olduk...
Akşam gazetesi yazarı
Hüsnü Mahalli, Türk jetinin düşürülmesini doğru bulduğunu ve tüm suçun
Ankara'da olduğunu açık açık yazdı. Aynı gazetede ve başka yayın organlarında da
Esed yönetimini ve
Türk jetinin düşürülmesini haklı bulan birçok görüş var. Bazı gazeteler doğrudan
Şam'ı destekleyen manşetlerle çıkıyor...
Ben
Esed diktatörlüğünü destekleyen bu görüşü vicdansız buluyorum ama ifade özgürlüğü bağlamında geldiğimiz bu noktayı da destekliyorum...
Yeni
Türkiye'de
'düşman devlet' diye adlandırılan ülkenin perspektifini savunmak dahi özgür olmalıdır... Şu anki özgür tartışma ortamı çok sevindirici...
"Türkiye'de basın hiç olmadığı kadar baskı altında" palavrası şu son olayla çok kötü patladı...
Not: Adem Yavuz, cuma günkü yazıma karşı sitem dolu mesajlar attı... "Ben, Başbakan'a ne zaman küfretmişim, ne zaman tehdit etmişim?" diyor Adem. Ben o yazıda Adem'in Başbakan'a küfreden, tehdit eden bir adam olmadığını ısrarla vurgulamıştım ama yazının o kısmı yanlış anlaşılmış. Başka yerlerden de "O yazıda Adem bürokratların emriyle Başbakan'a saldıran biri gibi diye anlaşılıyor" diyenler oldu, bu çok haksız bir itham... Bu yanlış anlaşılma beni çok üzdü, Adem'i de üzdüğüm için kendisinden özür diledim. Adem Yavuz'un 7 şubat sonrası yazılarına asla katılmadım ama o yazılarda Başbakan'a küfür ve tehdit asla görmedim. Başkaları bu terbiyesizliği yaptı ama Adem yapmadı. Bu yanlış anlaşılmanın düzeltilmesini isterim...