Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Garip bir cumhuriyet' hikâyesi

Troçki, büyük ölçüde de Çin Devrimi konusunda anlaşmazlığa düştüğü Stalin tarafından önce Alma Ata'ya sürüldü. Bir süre sonra oradan da uzaklaştırıldı ve 1929'da Türkiye'ye, İstanbul'a, Principio'ya (Büyükada) gönderildi. Orada dört yıl kaldı. Hala ayrıntılarını yeteri kadar bilmediğimiz ilişkiler sonunda ayrıldı, Fransa'ya gitti. 1933'te Rohan'da Andre Malraux'yla buluştu.
Bu bir tesadüf değildi. Troçki, Malraux'nun Çin Devrimini işleyen İnsanlık Durumu isimli romanını okumuş, hakkında bir eleştiri yazmış, kitabın ABD'de yayınlanması için sağa sola mektup göndermişti. Malraux ise aradığı romantik, entelektüel, devrimci kişiliği Troçki'de buluyordu. Nihayet buluşma gerçekleşti, Çin'den sinemaya kadar birçok konuda konuştular, ayrıldılar. Paris'teki komünist ve entelektüel çevrelerde büyük bir olaydı bu.
Aradan üç yıl geçti. İspanya'da İkinci Cumhuriyetin hükümetine karşı 17 Temmuz 1936'da generaller deklarasyon yayınlayarak ayaklandılar. İspanya İç Savaşı başlamıştı. General Franco başkaldıran birliklerin başındaydı. Savaş 1939'a kadar sürecek, Milliyetçiler/ Frankocular Cumhuriyetçileri ezecek, 50-200 bin arası insanı öldüreceklerdi. Acılı İspanya'nın kapanmayan yaralarına bir yenisi eklenecekti.

***

O sırada Rusya'da Stalin iş başındaydı. Daha ilk günden Meksika'yla birlikte Frankocuların durdurulması gerektiğini öne sürmüştü. Bir yandan da bildiğimiz "temizliğini" yapıyor, muhalefeti ortadan kaldırıyordu. Batılı aydınlar olayların farkındaydı.
Malraux her şeye rağmen Cumhuriyetçilerin desteklenmesi Frankocuların yenilmesi gerektiğini öne sürüyordu. Troçki buna karşı derhal tepki gösterdi. Malraux'yu Stalin'in ajanı olmakla suçladı. Malraux cevap vermekle kalmadı. Hem ABD'ye gidip, Cumhuriyetçiler için Amerikalıları uyarmaya, para toplamaya çalıştı, Time dergisine kapak oldu, hem de bir hava birliğinde pilot olarak İspanya'ya girip, bizzat savaştı. Sonunda da oturup Umut romanını yazdı.
Malraux, Stalin'in Moskova Davalarını biliyordu. Ama diyordu "nasıl Engizisyonun hataları Hıristiyanlığın özünü zedelememişse bunlar da komünizmin özünü zedelemeyecek şeylerdir." Moskova'daki Yazarlar Kongresine katıldığı gibi, eski komünist sonradan iflah olmaz anti-Sovyet Andre Gide'i bile görüşünden caydırmaya çalışıyordu. Troçki ise Gide'le Malraux arasında bir fark olduğunu belirtiyor, Raymond Aron'un "üçte bir dâhi, üçte bir sahtekâr, üçte bir anlaşılmaz" diye nitelendirdiği Malraux'nun "doğası itibariyle ahlaki bağımsızlığını koruyamayacağını" öne sürüyordu.
Malraux kavgasına devam etti. Sonra Fransa'nın Direniş'inde yer aldı. Savaştı. Ardından De Gaulle hükümetlerinde Kültür Bakanı oldu. Komünist görüşlerini terk etti. 1968'deki öğrenci olaylarına karşı yapılan gösteride ihtiyar haliyle başı çekti.
***

İspanya İç Savaşı 1939'da 1 Nisan günü bitti. Franco, İspanya'yı 1975'e kadar yönetti. Bu tam bir faşizmdi. Nihayet öldü. İspanya ondan sonra demokrasiye geçti. "Cumhuriyet" geri geldi. Tam bizdeki gibi bir "cumhuriyet" değildi bu. 1978'te halk oylamasına sunulan anayasa "meşruti monarşi"yi kabul etti. Başta Kral olacaktı. Hâlâ var. Ulusal birliğe ve ulus devlete rağmen "federe" denebilecek bir yapı benimsendi.
Sorunları olmakla birlikte demokrasiyi daha fazla önemsiyordu İspanya. Sol hâlâ bazı bölgelerde hâkimdi. Nitekim 2004'ten 2011'e kadar da İspanya, Sosyalist İşçi Partisi yönetimdeydi. O yıl seçimi kaybetti. İspanya Halk Partisi'nin yani kendisini sağcı olarak nitelendiren partinin eline geçti. Bugün krizlerle boğuşuyor.
İspanya'da Cumhuriyet bayramı yazısı yazınca böyle bir hikâye anlatmak istedim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA