Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Seul'de ödünç zaman

Kore'deyim. Seul'de. Eylül başında burada düzenleyeceğim, yaklaşık 50 sanatçı, 100 yapıttan oluşan bir Çağdaş Türk Sanatı sergisiyle ilgili olarak "hafta sonu"nu bu uzak ülkede geçirdim.

***

Otuz yıldır Batı'ya gidiyorum. Sayısız defalar yaptım o yolculuğu. İndiğim ülkelerde zamanın bizden geri olmasına alışmıştım ve bu içinde yaşadığım kültürün Doğu'yla olan ilişkisi konusunda her defasında beni uyarırdı. Uçaklar, geri dönerken, daha önce daha uzun sürede kat ettikleri yolu bu defa daha kısa sürede alıyordu. Çünkü dünyanın güneş etrafında dönüş istikametinde ilerliyorduk, Türkiye'ye Batı'dan gelirken. Daima çarpıcı bir gerçek: dünyayla aynı doğrultuda ilerlemek ve zaman kazanmak...
Bu defa tersini yaşadım. Uzun, 10 saat süren yolculuktan sonra indiğimde vakit Türkiye'den 6 saat ilerideydi. Türkiye saati bu defa geri kalmıştı. Oradan gece yarısını geçe binmiştim uçağa buraya akşamın 6'sında iniyorum.
Orada gece olduğunda ben burada ışıklı, nemli, sıcak bir güne uyanıyorum. Gece otelin penceresinden görülen, bir tepeye doğru yayılmış devasa, yemyeşil parkın, ötelere saçılmış devasa binaların üstünde yayılan sonsuz gökyüzünde parlayan mehtap İstanbul'da bıraktığımla aynı mı? Belki 20. yüzyılın başında yaşayan bir insanı şaşırtması gereken bu durum beni hâlâ şaşırtıyor. Zamanın içimizde bir türlü damıtılmayışından, bize daima diken gibi batışından mıdır bu, yoksa ne yaparsak yapalım onun ömrümüzü gitgide daha fazla sıkan çemberiyle kuşatıldığımızdan mı?
***

Biz Batı'da yaşayan en Doğulu ülkeyiz. Kore ise Doğu'da yaşayan belki de en Batılı ülke. Türkiye'nin Batı'ya açılması, bugünküne biraz benzeyen, biraz benzemeyen bir ortamda 60 yıl önce bu ülkeye asker göndermesiyle başladı. Kimilerinin hayati gördüğü, kimilerinin anlam veremediği bir politik adımdı Kore savaşına katılmak. Çocukluk belleğim her şeyi çok ışıklı bir biçimde anımsıyor. Kars'tayım. Yere uzanmışım. Henüz o kadar erken yaşımda kendi kendime söktüğüm okumayla, eski Hayat mecmualarına bakıyorum, Radyo Haftası dergilerini karıştırıyorum ve önüme hep Kore'yle ilgi, buralara gelen askerlerle ilgili haberler çıkıyor. 60 yıl sonra ben de bu ülkedeyim.
İnsanın belleğinde bunca uzun bir süre yaşattığı bir gerçekle yüzleşmesi zaman içinde bir yolculuk yapması demek. Hayatın kapanan çemberleri diyorum ben buna. Bir yerde, bir zamanda gördüğümüz, yaşadığımız, bizde kalmış ama bizden uzak bir varlığa sonra gidip kavuşmak, hayatın kapanan çemberi. Zevkli, biraz sancılı, hayli şaşırtıcı ve insana kendisini sorgulatan durumlar bunlar. Yaşadıklarımız kendimizden fazla mıdır diye sorduğumuz anlar...
***

Kore elbette ilginç bir ülke. Yaklaşık iki yüzyıldır Batılılaşmayı nasıl başaracağını sorgulayan, bunun için gerektiğinde kendisine yabancılaşmaktan, kendisini dışlamaktan, inkâr etmekten çekinmeyen bir kültürün insanı olarak, burada, teknolojiyi Batı'ya yeri geldiğinde "öğreten" bir ülkede miyim, bilemem. Ama etrafımda hayli farklı bir kentin yayıldığı kesin. Ama bu kadarı bir şeyi açıklamaya yetmiyor. Asıl çarpıcı olanı bu kenti kuşatan, dolduran insanların gündelik hayatı. Ayrıntısını bilemem, kimse bilemez; ama bana çarpan bir yüzü var bu hayatın ve ona baktığım zaman gelenek dediğimiz, bir türlü hesaplaşamadığımız o varlığın olanca ağrılığı, katılığı ve şiddetiyle ortada durduğunu görüyorum. Doğu'da bir Batı mıdır burası ve ne farkı var Batı'da bir Doğu ülkesinden?..
***

Her şey gibi bu sorular da zamana kayıtlı. Başımı kaldırıyorum bu yazıyı yazdığım bilmem kaçıncı kattan, pencereden bakıyorum, yaz akşamında kararıyor hava, kendi kendime, hayat diyorum, zamanın bir kesri sadece, Kore'de bile. Yazıyı göndermeli, ardından, ömrümü altı saat ileri aldığım bu ülkeden ödünç aldığım zamanı geri vermek için gerisin geri Batı'ya dönmek üzere hazırlanmalıyım...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA