Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Ya ne olacaktı, yani?..

Türkiye, dişini tırnağına takacak, ordu ve kurulu düzenle hükümet zıtlaşmayı göze alacak, şimdi yargıda bulunan bütün o Ergenekon oluşumlarının ağırlık merkezi olan Kıbrıs konusunda her kesimle pençe pençe mücadele edecek, Annan Planı için "evet" oyu çıkmasını sağlayacak. Karşı taraf gerine gerine "hayır" diyecek. Buna mukabil AB, dönem başkanlığı için Kıbrıs Rum Kesimini "düşünecek", pişirecek veya ısıtacak. Sonra da bir oldubittiyle Türkiye'yi bu "gerçeği" kabullenmeye zorlayacak. O da önüne koyulanı kabullenecek.
Sıcak yaz gününde baygın kargalar bile gülüyor.

***

Hemen belirteyim: Annan Planı'na evet demek işin doğrusuydu. Umuluyordu ki, o planla birlikte kangren olmuş bu konuda önemli bir mesafe alınabilir. Olmadı. O bir yana, planı onaylamak, yukarıda belirttiğim gibi, Türkiye'nin iç politikasında her şeyi kontrolü altında tutmak isteyen asker-sistem ittifakının düğüm noktalarından birine daha neşter atmaktı. Kıbrıs, "askerleştirilmiş" bir "dava"ydı.
Kıbrıs, Türkiye'de 28 Şubat ve sonrasında patlayan darbe girişimlerinin düşünsel arka planı olan "ulusalcılığın" ağırlık merkezlerinden biriydi. Dolayısıyla onu Annan Planı ile aşmayı düşünmek bu denklemi çözmek bakımından da önemliydi, hatta hayatiydi. "Dava"nın bir tür sivilleşmesi, bir anlamda yeniden diplomatik bir mesele haline gelmesiydi.
Bu yapıldı. Sistemin dönüştürülmesinde ve sivil yönetimin veya siyasetin para-militarist, vesayetçi anlayış karşısında alan kazanmasında bu adımların hayati derecedeki önemi (daha çok da sonradan) anlaşıldı.
Derken bugün bulunduğumuz noktaya geldik. İyi ama ne oluyor?
***

Önce Erdoğan'ın tutumunu ele almak gerek. Bu konuların içindeki ve görüşleri hükümetle pek uyuşmayan bir diplomat-siyasetçi dostumun belirttiğine göre Erdoğan'ın Kıbrıs'ta yaptığı açıklamalarla birlikte ilk defa belirsizlikten çıkılmış, çok daha elle tutulur bir pozisyona geçilmiştir. Neyin müzakere edileceği neyin edilemeyeceği bu suretle anlaşılmıştır.
Buna şunu ekleyeyim. Belki biraz aceleci davranılmıştır ama somut bazı önerilerin yapılması, ondan daha fazlası, bir takvimin ortaya getirilmesi tartışmayı "taş" bir zemin üstüne yerleştirmiştir.
Peki, "dışarıda"ki hengâme nedir?
***

Size şunu söyleyeyim: açın tarih kitaplarını bakın, Türkiye'de 1950'den sonra, tüm hükümetlerin Batı nezdinde tartışmalı konuma gelmesi Kıbrıs konusundaki tartışmalarla başlar. Batı ne zaman bir hükümetle, onun içeride elde ettiği başarıyla rahatsızlık duymaya başlamışsa Kıbrıs konusunda olmayacak bir şeyi istemiş, öne sürmüş, uygulamaya koymuştur. Bu değişmez bir kuraldır.
Ve gene ilginç bir noktayı vurgulayayım: o tartışmalarda Batı'yla bizdeki "sistem" aşağı yukarı aynı şeyi söyler, onu çıkarlara ters gören hükümetler sonunda ya o çizgiyi kabul etmek zorunda kalır ya da tasfiye edilir, ama şöyle ama böyle. Menderes merhumdur ama Demirel ortadadır, Özal'ın yakın çevresindekilerin anlatacağı çok şey vardır, Rahşan Ecevit'in "kapalı kapı"ların ardı hakkında söyleyecek az şeyi olmamalıdır.
Şimdi durup dururken, hiç yoktan "dönem başkanlığı" krizinin çıkarılmasının altında şu söylediğim mekanizmanın bir kere daha mevcudiyetini aramamak bence körlüktür. Hele şu son zamanlarda "cari açık" gibi sorunların gene birdenbire ortaya çıkmasını izah edecek başka bir gerekçe bulmak zordan da zor görünüyor bana.
Öyleyse, İsrail konusunda "hızlanan" trafik, Arap âlemi- Türkiye ilişkisi, Kürt konusundaki sert dönemeç ve hızla tırmanan gerilim insana "başka" bir şeyler düşündürtmeyecek midir, düşündürtmemeli midir?
***

Gene de şu önemli saptamayı yapmak gerek: bu düzenek bir gerçektir ama bunu bilmek ne Avrupa karşıtlığını gerektirir ne de Kıbrıs konusunda pireye kızıp yorgan yakmayı.
Oyunun kurallarını, daha doğrusu kuralsızlığını, bilmek yeter. Bir de şunu: bugüne kadar hep Kıbrıs Türkiye'yi belirledi, uluslararası platformda, Batı nezdinde, şimdi, ilk defa Türkiye Kıbrıs'ı belirliyor.
Çok şeydir!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA