28 Şubat'ta medyanın iyi bir imtihan vermediği biliniyor. Ama buradan yola çıkarak, o günleri tartışırken, hep gazetecileri ön planda tutmak yanlış. Özellikle 28 Şubat soruşturmasının yürütüldüğü ve muhtemelen bir davanın gündeme geleceği düşünüldüğünde, meslektaşlarımıza karşı biraz daha özenli bir dil kullanılması gereğine inanıyorum. Neredeyse, andıcın altında imzası olan Çevik Bir, Fevzi Türkeri ve Bülent Dağsalı unutulacak, Deniz Kuvvetleri bünyesinde oluşturulan ve herkesi fişleyen Batı Çalışma Grubu'nun mimarlarının davranışları göz ardı edilecek, Kıvrıkoğlu'nun "28 Şubat bin yıl sürecek" demeci hatırlanmayacak... varsa yoksa gazeteciler... patronlar! Vur abalıya!
Tabii ki düzmece haberler yapıldı. Birkaç örnek vermek gerekirse... Erbakan'ın "Kadın sesiyle İstiklâl Marşı okunmaz" dediği ileri sürüldü. Hatta CHP'li Oya Araslı, bu konuda soru önergesi verdi. RP'li Devlet Bakanı Sacit Günbey'in İzmir'deki Muhtaç Çocuklar Vakfı'nda kız ve erkeklerin bir arada okumasını engellediği ileri sürüldü. "Vay yobaz Bakan" Mısırlı bir artistin başı bağlı fotoğrafı yayınlandı. Altına, "Cinci Cemile, Fatih'te erkekleri tuzağına düşürüyor" yazıldı. Mısırlı yazar Zeynep Gazali, "Çıplak poz verdiği için gelinini öldüren kaynana" kimliğiyle medyada tanıtıldı. Kur'an kurslarında Atatürk'e "deccal" denilen bir yeminin okutulduğu ileri sürüldü. Bunların hepsi düzmece haberlerdi. Ayrıca, üst rütbeli askerlerin meydan okuyan sözleri manşet oluyor, (haydi bunu tabii karşılayalım), lâkin, TSK'nın bu şekilde siyasete müdahalesi hiç eleştirilmiyor, aksine teşvik görüyordu.
Medya, askerle bir işbirliği yaptı. Çünkü, 1) Türkiye'de yerleşmiş bir darbe geleneği vardı ve bu gelenek içinde birçok meslektaşımız bunun suç olduğunun farkında değildi. 2) Refah Partisi'nden korkuyorlardı ve bu partinin laik cumhuriyetin değerlerini aşındıracağını düşünüyorlardı.
Ama tekrar etmek isterim: Özellikle 28 Şubat soruşturması yürürken, medyayı hedef göstermek ve suçlamak son derece sakıncalı neticeler doğurabilir. Tuncay Özkan ya da Mustafa Balbay örneğinde gördüğümüz gibi somut ilişkiler tespit edilmeli. Ne gibi toplantılar yapıldı? O toplantılarda mı bu manşetler kararlaştırıldı? Müşterek bir eylem planı içinde mi hareket edildi? Sadece manşetler delil olamaz.