10. yılında, Türkiye'de çeşitli TV kanallarında ve gazetelerde 2001 krizi tartışıldı. Aradan geçen zaman içinde, nereden nereye gelmişiz, bunu daha iyi idrak ettik ama özellikle IMF ile ilişkiler konusunda çarpıcı bir gerçek ortaya çıktı. Meğer gözü kapalı, ekonomik sonuçlarını düşünmeden, hatta anlayamadan, kavrayamadan IMF programını uygulamaya başlamışız.
Ocak 2000 tarihinde, IMF destekli program. Sabit kur esasına dayanıyordu. Bunun sonucunda, Türk lirası, aşırı değer kazandı. İthalat ucuzladığı için, patladı; cari açık büyüdü; kamu açığı ve bankaların döviz pozisyonundaki açık bu yükü taşıyamadı. Öte yandan, faizler giderek yükseliyordu. Bu defa bankaların karşılık olarak tuttuğu Hazine bonolarının değeri düştü; nakit ihtiyacı doğdu. Merkez Bankası bu ihtiyacı karşılamayınca, bankalar sıkıştı. Piyasadan % 1600 faizle borçlanır oldular.
Sonra malum kriz patladı. Bu defa IMF bize ne önerdi dersiniz? Çıpaya bağladığı dövizi tamamen serbest bıraktı; sabit kurdan dalgalı kura geçtik. Ayrıca Merkez Bankası'nın bankaları finanse etmesini istedi. Bir yandan da, talimatla çok sayıda bankaya el koydurdu.
O kriz yüzünden Türk ekonomisi büyük darbe yedi. Ama ortaya çıkan o gerçek, beni daha fazla etkiliyor: Siyasetçilerin ve ekonomi uzmanlarının IMF'nin 2000'de dayattığı programa karşı çıkmamaları. Tartışmalardan anlıyoruz ki, o tarihlerde, entelektüel birikim, IMF vesayetini yıkıp, Türkiye için daha doğru olacak bir yolu seçme konusunda yetersiz kalmış.