Erzurum savcılarının, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kararını tebellüğ etmeden önce, dosyayı İstanbul'a göndermesi, yeni bir tartışmaya yol açtı. Bunu, hukuka aykırı bulanlar var. Doğrusu, bana göre de, tabii süreç içinde olmaması gereken bir aculluk söz konusu. Ama öte yandan, hukuk o kadar zorlanmış, öylesine siyasallaşmış ki, tablonun sadece bir bölümüne bakarak değerlendirme yapamayız. Olsa olsa, gelişmeyi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun aculluğuna, Erzurum savcılarının bir mukabelesi diye telâkki edebiliriz. Çünkü HSYK, müfettiş gönderilmeden, ciddi bir istişare yapılmadan, savcıların yetkisini bir anda ellerinden alıverdi. Böylece, yargı sürecine müdahale etmiş oldu. HSYK'ya göre "Özel Yetkili savcılar, yetkisini aştı." Peki hangi hususta aştı? Zira Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 251. maddesi, terör suçlarında, soruşturmanın, Özel Yetkili Savcı'ya ait olduğunu belirtiyor. Ve tutuklama talebi ile tutuklama kararı da, soruşturma işleminin bir parçası olarak mütalâa ediliyor. Kaldı ki, eğer Özel Yetkili Savcı, tutuklama talep etmek suretiyle yetkisini aştıysa, tutuklama kararı veren mahkeme için, neden "görevi kötüye kullanma" istikametinde bir suç duyurusunda bulunmadı HSYK?
Daha önce İzmir örneğini de verdik: İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Asım Korkut, İzmir Özel Yetkili Mahkemesi'nin savcısı tarafından soruşturuluyor ve mahkeme tutuklama kararı veriyor. Yargılama ise, Yargıtay tarafından yapılıyor. Yani emsal bir uygulama var.