Yazımın başına koyduğum bu eşitlik ilk bakışta size garip gelebilir. Bunlardan PKK, 'terör örgütü' olduğu bilinen bir teşkilâttır. KCK konusunda hâlâ kafalar karışıktır; KCK'nın bir taraftan terörün 'çatı örgütü' olduğu bilinmekte, bir taraftan da BDP ile içiçeliğine ve sokaktaki eylemlerine bakılarak siyasî faaliyette bulunduğu sanılmaktadır.
Lâkin en büyük aldatmaca BDP ile ilgilidir. BDP tümüyle sanal bir tüzel kişiliğe sahiptir. BDP'li yöneticilerin ve milletvekillerinin şahsî iradeleri yoktur. İradelerini İmralı ile Kandil'e bağlamışlar, PKK ve KCK terör örgütleri ile birlikte kendilerine verilen talimatlara göre davranmaktadırlar.
Bu üçlünün ve bunlarla ilişkili diğer yan örgütlenmelerin bir tek hedefi vardır: Türkiye'yi parçalamak ve ayrı bir devlet kurmak... Bu nihaî hedeflerine ulaşmak için bazen alçakça cinayetler işlemekte, bazen şehirlerde şiddet eylemleriyle huzuru bozmakta, bazen de siyasî kisveler giyerek ortalığı karıştırmakta; daha sonra da kalkıp hiç utanıp sıkılmadan, yüzleri kızarmadan, barıştan, demokrasiden, hak ve hürriyetlerden bahsedebilmektedirler.
***
KCK ile ilgili son gözaltılardan önce, güvenlik güçlerinin mahkeme kararıyla gerçekleştirildiği yasal dinlemeler,
KCK'nın foyasını meydana çıkarmış ve ne kadar tehlikeli bir terör örgütü olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
12 Eylül günü hem de
BDP İstanbul il merkezindeki toplantının ses kayıtlarında tespit edilen şu görüşmelere bakınız:
'Hakkâri, Diyarbakır, Van kırsalda darbe yaptı. Biz de burada İstanbul olarak yapalım.'
'İstanbul'u cehenneme çevireceğiz.'
'Tutuklanmaktan korkmayın, mahalleleri savaş alanına çevirin.'
'Şiddet eylemlerini arttırın, nasılsa yakında devrim olacak, cezaevlerini boşaltacağız.'
Bu arada, şiddet eylemleri sırasında kadınların panzerlerin önüne atlayacakları ve ölecek 3-4 kadın sayesinde kaos ve kargaşa eylemlerinin bütün
Türkiye'ye yayılacağı vurgulanıyor.
Bu gerçekleri okuyan ve öğrenen sözde aydınların,
KCK'yı hâlâ savunmalarını nasıl izah edersiniz? ???
Değerli yazar
Gülay Göktürk'ün şu önemli tespitlerini yazmadan geçemeyeceğim.
Göktürk, dağda durumu zorlaşan
PKK'nın
KCK eliyle şehir örgütlenmesine ağırlık verdiğini işaret ederek,
KCK'nın şimdilik şiddeti yaymak, ancak uzun vadeli asıl kalıcı görevinin,
'Güneydoğu'da TC'ye paralel bir devlet kurmak ve iktidar olmak' olduğunu yazıyor ve
PKK'nın tasfiye edilmesi hâlinde bile şehirlerdeki
KCK yapılanması sayesinde terörün varlığını sürdürebileceğini belirtiyor.
Göktürk'ün şu çarpıcı yorumunu herkesin, özellikle Güneydoğu halkının dikkatle okumasını tavsiye ediyorum: "Nasıl bir tabloyla karşı karşıya kalacağız o zaman? Naif barış taraftarları 'çatışma bitti, barış geldi' diye sevinirlerken Güneydoğu'da yaşayan Kürt halkı KCK'nın kurduğu ilkel Stalinist devletimsi yapı altında eskisinden de beter bir şekilde ezilmeye devam edecek. Eski 'gerillaları' bu defa silahlı halk milisi olarak tepesinde bulacak. Bu yapıya karşı çıkan kendisini 'halk mahkemesi'nin karşısında bulacak. Esnaf haraçtan, aydınlar ölüm pusularından, işadamları tehditlerinden kurtulamayacak."
***
Biz de
Göktürk gibi,
KCK'nın daha fazla güçlenmeden tasfiyesi gerektiğini düşünüyoruz.
Diğer taraftan, son dinlemeler, gözaltılar ve tutuklamalar
BDP'nin de hukukî durumunu açmaza sokmuştur.
Apo'nun iradesiz zombileri, hiç endişe etmeden parti binalarını terör toplantılarının merkezi olarak kullanabilmektedirler. Bu durumda, hâlen yürürlükteki mevzuata göre, terörle iç içe olduğu tespit edilen
BDP'nin, uluslararası demokratik normlar çerçevesinde dahi bir siyasî parti olarak mevcudiyetini devam ettirmesi mümkün değildir.
Hiçbir zaman siyasî partilerin kapatılmasından yana olmadım. Lâkin,
BDP'nin terör örgütünün uzantısı olarak teröre kucağını açması ve bizzat terör ve şiddet eylemlerine iştirak etmesi, meşruiyet çerçevesinde kabul edilebilir bir durum değildir.
NOT: Muhterem annelerinin vefatı münasebetiyle,
Sayın Başbakan'a üzüntülerimi ve başsağlığı dileklerimi iletir, merhumeye
Cenab-ı Hakk'tan rahmet niyaz ederim.