İstihbarat, millî güvenliğin sağlanmasında devletin temel görevlerinden biridir. Dünyanın bütün modern demokratik devletlerinde istihbarat teşkilâtları vardır. Görevin mahiyeti itibariyle, istihbarat teşkilâtları halka açık ve şeffaf örgütler değildir. Ancak, bu gizlilik istismar edilemez ve istihbarat görevi ifa edilirken hukukun dışına çıkılamaz.
Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT), bugün dünyanın en önemli, eski ve köklü istihbarat teşkilâtlarından biridir. Başta Sultan Abdülhamid Han olmak üzere, Enver Paşa, Süleyman Askerî Bey, Mareşal Fevzi Çakmak Paşa ve Fuat Doğu Paşa, Türkiye'de modern istihbarat hizmetlerinin ve MİT'in kurucusu olmuşlardır.
MİT denilince, Türkiye'de uzun yıllar boyunca 'derin devlet' anlaşılmış ve Türkiye'nin en millî kuruluşu için sûizanda bulunulmuştur. Halbuki, son yıllarda Ergenekon ve darbeci odaklar günyüzüne çıkmaya başlayınca gerçekler anlaşılmış; halkına ve vatandaşına dayatmada bulunan, kendi doğruları için milletin taleplerini hiçe sayan, gayrimeşrû müdahalelerle milletin iradesinin üstüne çıkan 'bürokratik derin devlet'(!) güçleriyle MİT ve benzeri istihbarat birimlerinin hiç ilgisinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Bürokratik derin devlet tanımının içine, darbeci cuntacıları, TSK'daki 'Batı Çalışma Grubu' gibi illegal odakları, Ergenekon ve benzeri çete yapılanmalarını, hukuku siyasallaştırıp adaleti rafa kaldıran jüristokratik yargı tahakkümünü ve mafya ile işbirliği içindeki bürokrasiyi rahatlıkla dahil edebilirsiniz.
***
Lâkin, bir devletin bekası için son derece elzem ve başarılı bir istihbarat teşkilâtını, vazifesi icabı gizli kalması gereken yapısı sebebiyle gelişigüzel karalamak, her şeyden önce ülkeye zarar verir.
Dünyadaki bütün istihbarat teşkilâtları, mensup oldukları devletlerin menfaatleri için gizli temaslarda bulunmuşlardır. Savaş dönemlerinde dahi, düşman güçlere dahil bulunan mercilerle kendi devletinizin ve vatanınızın selâmeti ve menfaatleri için temaslarda bulunabilirsiniz. Esasen bu temaslar, istihbarat teşkilâtlarının vazgeçilmez görevlerinden biridir.
Bundan önce de, terörün fiilen başladığı 1984'ten itibaren,
Devlet,
MİT ve
Dışişleri mercileri eliyle terör örgütü ve teröristbaşı ile temaslarda bulunmuştur. Rahmetli
Fuat Doğu Paşa ekolünden yetişen önceki müsteşar
Emre Taner de bu ilişkilerde bulunmuştur. Esasen, daha önceki dönemlerde, teröristbaşı ile temas edenler ve terör örgütünden bilgi alanlar içinde, bizzat yabancı istihbarat servisleri olmuş; böylece devlet birinci elden bilgiden mahrum kalmıştır.
***
Son ses kayıtları istismarının hedefinde bizzat
MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve onun ardındaki
Başbakan Erdoğan vardır. Henüz çok genç yaşta bürokraside yüklendiği işlerde başarılı olan
Fidan, fevkalâde vatansever, dürüst, çalışkan bir
MİT Müsteşarı'dır. Ses kaydının alındığı dönemde,
MİT ile ilgisi yoktu ve
Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı idi.
Oynanan oyun açıktır: Muhalefetin, özellikle
CHP ve
MHP'nin,
'Başbakan'ın PKK ile pazarlık yaptığı' iddiasını gündeme getirerek
Başbakanı yalancılıkla itham etmek ve
AK Parti İktidarı'nı terör mağduru halk nazarında yıpratmak...
Ancak, bütün bu iddialar arasında şu gerçekler ortaya bir defa daha çıkmıştır:
1. Başbakan Erdoğan ve
AK Parti İktidarı, terör örgütüyle ve teröristbaşıyla hiçbir görüşme yapmamıştır ve pazarlığa oturmamıştır.
2. Devletin menfaatleri çerçevesinde istihbarat örgütleri ve devlet bürokrasisi tarafından yapılan görüşmeler, nihaî siyasî kararları bağlamaz.
***
Son olarak şu görüşümüzü tekrar ifade edelim: Terörle mücadelede gelinen yeni merhalede, teröristbaşı ve terör örgütüyle temas etmenin hiçbir mânâsı ve faydası kalmamıştır. Bu yüzden, devlet için yıpratıcı olabilecek bu nevi temaslara derhal son vermek gerekir.