İhtilalden önce Köksal Toptan gibi o da bakandı.
İhtilalden sonra "işsiz" kaldı.
Ziraat Bankası'ndan kredi aldı, memleketi Nevşehir'de "soğan ticaretine" başladı.
Sonuç... "Zarar."
Soğanı bıraktı "patates işine" girdi.
Sonuç... "Yine zarar."
Banka müdürü "haline acıdı" ve bu defa "hayvancılık kredisi" verdi.
Mevsim kış... Hava soğuk... Kar yağmur...
Kıratlıoğlu "kimse tanımasın diye" kalın siyah gözlükler taktı, kafasına kasketi geçirdi, yüzünü kaşkolla örttü ve...
İl il, ilçe ilçe "hayvan pazarlarını" dolaşmaya, hayvan alıp satmaya başladı.
Günlerden bir gün... Bir hayvan pazarında...
İri yarı bir boğa "Kıratlıoğlu'nun hayvanlarını" tacize başlamaz mı?
Kıratlıoğlu, boğaya "ineklerimi rahat bırak" diye sopayla vurmaz mı?
Boğa da sinirlenip, Kıratlıoğlu'nun üstüne hamle yapmaz mı?
Kaçmak... Erkekliğin şanından.
Kıratlıoğlu "bu kılık kıyafetle nasıl olsa kimse beni tanımıyor" dedi ve... Çarşıya daldı...
O kaçıyor, boğa kovalıyor.
Esnaf, dükkânın önüne çıkmış, Kıratlıoğlu'na taktik veriyor:
- Sayın Bakanım sola kaç... Şimdi sağa kaç...
Ve bu sırada Kıratlıoğlu, ayağı kayıp, çamurların içine düşmez mi?
Üst baş perişan... O yerde uzanıyor... Millet onu seyrediyor.
Biz bu hikâyeyi "kendisinden" dinledik... Kıratlıoğlu anlatmış ve demişti ki:
- Yerde debelenirken Kenan Paşa'ya "beni ne hale getirdin, inşallah sidiğin tutulur" diye beddua ettim... Bedduam tuttu ve Kenan Paşa prostat oldu... Prostat ameliyatı geçirdi.