Dr. Nebil Yeşiloğlu, 14 Mayıs tarihli gazetede çıkan iki diziyle ilgili görüşlerini anlatmış. Dizilerden biri Sabah Şifreleri Çözüyor, öteki ise Geçmişe Giderek Kilo Verdiler başlığını taşıyordu.
Yeşiloğlu şöyle yazmış:
"Diziler sayfayı yarı yarıya kaplıyordu. Solda (şifreler dizisinde) TÜBİTAK'ın UAKEA (Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü) başlıklı habere yer verilirken, sağında bilimsel dayanağı bulunmayan bir haber yer aldı. Parapsikolojinin bilim veya bilimsellikle herhangi bir alakası olmadığını, hatta gerçek bilimlere karşı en önemli tehlikelerden biri olduğunu Carl Sagan'ın bir kitabında açık bir biçimde gözlemleyebilirsiniz. Dr. Cunningham adlı kişinin zırvaları böylesine değerli bir sayfanın yarısını işgal ederken yurdumun bilgiye, bilime aç insanları en basitinden neden AIDS, hepatit gibi hastalıklar hakkında güncel olarak neden bilgilendirilmemekte?"
Yazının bir bölümünde verilen Dr. Cunningham biyografisinin "mantık ve bilimsellikten yoksun" bir kariyere işaret ettiğini öne süren Yeşiloğlu, "gazeteci safsataların peşinde koşmamalı, koşturulmamalı" diye önermiş.
Cehaletle savaşı önemsediğini belirtiyor okurumuz ve "Halkın 'Türkiye'nin en iyi gazetesi' diye okuduğu gazetenizin daha iyi olması için bir çaba diye alın bu uyarımı" diye ekliyor.
Sabah'ın, hayatın ve inançların gizemli yönleriyle, tarihin karanlık köşelerinde bulunan gizli oluşumlar vb ile ilgili olarak peş peşe yayımladığı dizilere, sayıları çok yüksek olmamakla birlikte, bazı okurlardan da tepkiler aldım.
Ethem Derman bu okurlardan biriydi:
"Bu tür yayınların sonucunu hiç düşündünüz mü? Toplumu nerelere sürükleyeceği konusunda bilgilere sahip misiniz? Sabah gazetesinin bilimsel haberlere daha fazla yer vermesini, şarlatanları ise gazetemde teşhir etmesini gönülden temenni etmekteyim" diye yazmış Derman.
Meseleye farklı büyüteçlerle bakalım.
Biliyoruz ki, hayat tek boyutlu değil.
Günlük mücadelede bireyler, aileler, kentler, tek tek toplumlar, elbette ki kararlarını akla dayandırarak verecekler, veriyorlar.
Bu, herkesin selameti açısından böyle.
Okurların, öncelikle doğru bilgiye ihtiyaçları var.
Ne için?
Huzur, refah, güven, önlem, istikrar ve ilerleme için.
Daha güzel, parlak bir gelecek için.
Dolayısıyla, doğru bilgi "kamu yararı" adına gerekli.
Ama, madalyonun bir de öbür yüzü var.
Zevk, eğlence, keyif, maneviyat, ruhsal gelişim, bilinmeyene olan ilgi...
Aklın açıklamada yetersiz kaldığı, çok boyutlu bir dünya da büyük bir merak konusu.
Önemsemeyeni de var, önemli bulanı da.
Bir gazeteciye "Sen bize sadece kuru haber ver. Sadece problemlere odaklan, eğit ve öğret. Hayatın mistik, inanç ve eğlence ile ilgili yönlerini önemseme" derseniz, görevini eksik, yarım yapma sıkıntısına düşer.
Hayat neyse, şu veya bu dozda gazeteye yansıyacak. Orada okurla buluşacak.
Tabii, bu noktada, gazeteci okuruna karşı bir tercih durumuyla karşı karşıya.
Bir ekonomi gazetesi, tercihlerini ağırlıklı olarak kültür-sanat lehine kullanmaz.
Bir spor gazetesi, ön sayfasını veya sayfalarını siyaset haberleriyle doldurmaz.
Ama, söz konusu olan, her gün çok geniş kitlelere ulaşan bir kitle gazetesi ise, gazetecinin ve editörün haber paleti rengârenk olacaktır, ister istemez.
Okurlar bunu iyice anlamalı. Ama...
O palette okurun hem bilgilenme ihtiyacına, hem de merakının giderilmesi ihtiyacına tekabül edecek renklere yer olmalıdır.
Kitle gazetelerinde belirleyici olan, tercihi katı biçimde bir yöne kullanmak değil.
Toplumu bilgilendirici / uyarıcı olan ile toplumun merakına seslenen arasındaki denge, hepsinden önemli.
O denge, bilgi aleyhine bozulmamalı.
Gazeteci de okurdan gelen yakınmaları bu çerçevede okumalı, yargılamalı.
İddialı bir kitle gazetesi, öncelikle, topluma sunulması gerekli gündemi, düz ve ayrıntılı haberlerle sunmalı. Bunu yaptığı sürece, yazıya aldığım yakınma ve uyarıların "tonu" da gazete lehine değişecektir.