Tarihin tekrarlardan oluştuğunu iddia edenlere Mehmet Akif'in verdiği şiirsel cevabı bilirsiniz...
"Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi" demiş şairimiz...
"İbret almak" denilen aklın gereği davranışı bir kenara bırakalım.
Öylesine çarpıcı tekrarlar var ki tarihle bugün arasında.
Bir çarpıcı örnek vereyim.
Başbakan Erdoğan Makedonya ziyareti ertesinde yurda dönerken gazetecilere terörle mücadele konusundaki yaklaşımlarını anlatmış.
Temel stratejisini "Terörle mücadele, siyasetle müzakere" şeklinde özetledikten sonra, dünyadaki terörle mücadele eden ülkelere ve liderlere değinerek şunları söylemiş:
"- Dünyada her terör hareketini inceliyoruz. Ama kalkıp PKK'nın çözümü için ETA'yı, IRA'yı örnek almak yanlış. Sosyolojik olarak ve diğer unsurlar açısından birbirlerinden farklılar.
O bir ada devlet
- Kalkıp saf saf konuşanlar, Sri Lanka'yı örnek gösterenler var. Kardeşim Sri Lanka ada. Ya burası? 780 bin kilometre vatan toprağı. ETA'ya gelince Başbakanları Zapatero söyledi. Topu topu 800 kişi.
- IRA keza daha farklı. Tony (Blair) ile görüştüm. O da, malum olayları hatırlıyorsunuz, tamamen halledemedi. Bu iş sıfırlandı diye bir şey yok."
Bu açıklamada Başbakan Erdoğan'ın hükümetin terörle mücadele yöntemlerini eleştirenler için "Kalkıp saf saf konuşanlar" var demesi ve mesela Sri Lanka ile Türkiye'nin birbirlerine benzemediğini vurgulaması ilgi çekici bir tarihi benzerliği gündeme getiriyor.
Devrik yaşamının son dönemlerini Beylerbeyi Sarayı'ndaki ev hapsinde geçiren 2'nci Abdülhamit, Japon İmparatoru Meiji'nin başarılarını gündeme getirerek kendisini eleştirenleri "Akılsız muhalifler" şeklinde niteleyerek "Hatıra Defteri"nde şöyle cevap vermişti:
Japonya da bir ada
"Biraderim İmparator Meiji'nin hükümran olduğu adalarda, hepsi aynı ırktan, aynı dili konuşan insanlar yaşar. Çevreleri de denizle kuşatılmıştır. Her ırktan ve her dinden insanların yaşadığı Osmanlı'da ben demiryolu yapsam Ruslar tepki gösterir, reform yapsam Ermeniler bomba patlatırdı."
Japonya'yı 1868-1912 arasında yöneten İmparator Meiji'nin reformlarının benzerlerini özellikle eğitim ve ulaşım alanında 2'nci Abdülhamit de yapmıştı aslında.
Ancak Abdülhamit'in Hatıra Defteri'nde de söylediği gibi Meiji için "İç mesele" olan reformlar ve sorunlar, Osmanlı söz konusu olduğunda "Uluslararası meseleler"di.
Yani tarih ve coğrafya Osmanlı'yı olduğu gibi Türkiye'yi de neredeyse dünyanın orta yerine oturtmuş.
Yalnız kalamayız
Bir "Kürt Realitesi" dediğinizde devrede İran da, Suriye de, Irak da bulunmakta.
Petrol de doğalgaz da bu bölgede ve "Yeni İpek Yolu" denildiğinde, enerji kaynaklarına sahip ülkelerle bunları tüketenlerin yollarının Anadolu'dan geçtiğini düşünüyorsunuz artık.
Balkanlar'daki her kriz en azından göç şeklinde bize de yansıyor.
Sovyet İmparatorluğu'nun çöküp dağılması ertesinde Kafkaslar'da patlayan krizlerin hemen hepsi bize de bir şekilde yansımadı mı?
Azeri-Ermeni anlaşmazlığında aktif taraf gibiyiz. Çeçen ayaklanmasının uzantıları olan suikastlara İstanbul'da da tanık olmuyor muyuz?
İspanya ve
Türkiye
Veya İran'daki Humeyni Devrimi ertesinde yüz binlerce İranlı Türkiye'yi yeni vatanları olarak seçmediler mi?
Tarihten ibret veya ders almak, galiba bu jeo-politik durumu doğru değerlendirmek açısından yarar sağlayabilir.
İspanya da hem 2'nci Dünya Savaşı dışında kaldı hem de tek partili faşist yönetimini Bati ittifakının üyesi olarak savaş sonrasında da sürdürdü. Türkiye ise Sovyet tehdidinden kurtulmak için çok partili demokrasiye geçerek Batı İttifakı'na girebildi.
Dünya ve ülkelerin farklılıkları böyle işte...