Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Hiçbir şey değişmemişken siz değişmiş olabilir misiniz?

Nelson Mandela 27 yıl hapis yattıktan sonra Güney Afrika'nın cumhurbaşkanı olunca 1995'te yazdığı "Özgürlüğe Uzun Yürüyüş" adlı otobiyografisinde ülkesinin ve toplumunun durumunu değerlendirirken, hatırımda kaldığı kadarıyla şöyle diyordu:
- Yıllar boyunca hiç değişmemiş olan memleketinize döndüğünüzde kendinizin çok değişmiş olduğunuzu fark etmeniz kadar çarpıcı bir durum yoktur.
Sizden farklı olanlara karşı nefretiniz sona ermiş, ülkenizin tüm renklerin birlikteliği ile yönetilebileceğine inanmışsınız, şiddet eylemleri ve ayrımcılıkla bir yere varılamayacağını görmüşsünüz.
Eğer sizden farklı olanlar ve sizi insan yerine koymayanlar da değişmişse, mesele yoktur.
Ya gerçekte sadece siz değişmişseniz?..
Bu durumları Türkiye'mize uyarlarsak, acaba ne tür sonuçlara ulaşabiliriz?
Acaba Türkiye hiç değişmiyor da bazı insanların ve kesimlerin dünyaya bakış açıları mı değişiyor?
Veya hem dünya hem de Türkiye değişirken, bazı Türkler ve bazı kurumlar mı hiç değişmiyorlar?
Bir de şu ihtimal var.
Değişenler ya da değiştiklerini zannedenler, aslında eski bilgileri ile mi yeni dünyayı anlamaya çalışmaktalar?

Yargı değişti mi?
Örneğin "Eski Türkiye"de hayal bile edilemeyen olgular Yeni Türkiye'nin hukuk düzeninde var artık.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) bireysel başvuru hakkına sahip Türk vatandaşları... Ayrıca Anayasa'nın 90'ıncı maddesindeki temel hak ve özgürlüklere ilişkin düzenlemeye göre uluslararası sözleşmeler, kendi yasalarımızın üzerinde kabul ediliyor.
Buna karşı AİHM'nin "Yaşam hakkı ihlali" konulu davalarda Türkiye aleyhinde verdiği karar sayısı 66 iken, bu tür kararlar tüm Avrupa Birliği ülkeleri için 16 olmuş.
Örneğin son Anayasa değişiklik taslağında Türk vatandaşlarına Türk Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı tanınması hükmü de var.
Bu hükme ilk itiraz Yüksek Yargı'dan geldi.
Ne dersiniz?
"Yargı" değişmeyenlere örnek olabilir mi?
"Değişmeyen"lere bir başka örnek de "Farklıların birbirlerinden kuşkulanması" ndan verilebilir.

Sistemin mağdurları

Aksiyon dergisinin son Ankara-Abant Toplantısı'nı özetleyen çalışmasından bir alıntı yapalım:
- Sistem kendi mağdurlarını üretti ve bu mağdurlar sistemle baş etmek yerine çoğunlukla kabahati diğerinde bulmakla vakit geçiriyor. Bejan Matur'un anlatımıyla, "Ortada bir sorun varsa, bu sorunu Aleviler Sünnilerden, Sünniler de Alevilerden biliyor daha çok..." Alevi çalıştaylarını yürüten Doç. Dr. Necdet Subaşı, bu cümleyi biraz daha açıyor: "Devlet, Alevilerin isteklerini devrimci, Aleviler de devletin isteklerini bir Sünnileştirme yaklaşımı olarak gördüler. Bugün taraflar konuşmaya ve görüşmeye başladı. Ciddi yakınlaşmaları da görüyoruz. Buna rağmen Alevilerde hâlâ 'devlet bizi adam edip benzetecek' kaygısı varken, Sünnilerde de 'bu Alevileri ve diğer kimlikleri başımıza bela edecekler' kaygısı var ve devam ediyor: "Mağdurların birbiriyle uğraşması, otoriter yönetimlerin bir usulü olsa gerek."
Önümüzdeki günlerde yoğun bir anayasa tartışmasına tanık olacağız.
Örneğin bazı siyasi partililerin, partilerin kolayca kapatılmasının devamını istediklerini de duyacağız.
Üstelik bütün bunlar, çağdaşlık, Batılılık, laiklik adına seslendirilecek.
Hani İngiliz albayına "Fransızca bilir misin" diye sorduklarında "Bilmem ama aksanım iyidir" diye cevap vermiş ya.
İşte öyle bir şeyler olacak yine.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA