Herhalde pek çok eski öğrenci beni gece yarısı uyandıran kâbusun benzerini yaşamıştır.
Rüyamda Hukuk Fakültesi'nin bitirme sınavlarını başarı ile geçiyorum.
Sıra diplomamı almaya gelmiştir.
Bizim dönemin Hukuk Fakültesi Dekanı rahmetli Prof. Naci Şensoy'un odasına diplomamı almak üzere gidiyorum.
Dekan bana şöyle diyor:
- Sana Hukuk Fakültesi'ni bitirdiğini kanıtlayan diplomayı veremeyeceğim. Çünkü lise bitirme sınavında fizik dersinden geçer not alamamışsın. Bu nedenle hem lise son sınıf fizik dersinin sınavına gireceksin, hem de Hukuk Fakültesi'nin bütün derslerinin sınavlarına baştan yeniden gireceksin.
Bu kâbusu her gördüğümde kan ter içinde uyandım gece yarıları uykumdan.
Hani rüyalarında kendilerine hediye verilen çocuklar uyandıklarında yatağın altına bakıp, o hediyeleri ararlar ya...
Ben de söz konusu kâbus ertesinde her uyandığımda "Ya rüyamda başıma gelen gerçekse" diye birkaç dakika mutlaka düşünmüşümdür.
Bu tür kâbuslar ülkelerin rüyalarını da böler mi dersiniz?
Devletin kâbusu
Şu anda Türkiye Cumhuriyeti devletinin içinde bulunduğu duruma bakalım isterseniz.
Uzun yıllar "2'nci Dünya Savaşı'nın dışında kalmayı başardık" diye övünüp durduk.
Tüm dünyayı kana ve ateşe boğan savaşa katılmadığımız gibi, savaş sonrası dünyasında da yeni oluşumların merkezinde bulunduk.
Birleşmiş Milletler'in, Avrupa Konseyi'nin, OECD'nin kuruluşlarında yer aldık.
Batı İttifakı'nın önde gelen üyesi olduk.
Evet... Rüyamızda "2'nci Dünya Savaşı dışında kalma başarısı"nın diplomasını almak üzereyken, yaşam fakültesinin dekanı "Size diploma veremeyeceğim. Çünkü 1'inci Dünya Savaşı'nın hâlâ içindesiniz" diyor.
- Bu ne demek, diye soruyoruz yaşam fakültesinin dekanına.
Adam gülüyor, cevap veriyor:
- Siz 2010 yılında dış politikanızı 1915 yılının Ermeni olaylarına endekslemişsiniz. 1'inci Dünya Savaşı sırasında ve Osmanlı İmparatorluğu varken meydana gelen olayların içyüzünü tartışmaya hâlâ hazır olmadığınız için, bu olayları "Soykırım" diye niteleyen ülkelerle ipleri kopartıyorsunuz.
Savaşı bitiremedik
Yaşam fakültesi dekanına derdinizi anlatmaya çalışıyorsunuz.
- Biz şimdi bütün çevremizle dostça ilişkiler kurmaktayız. Bölgede en etkili devlet biziz, falan diyorsunuz.
Dekan yine soruyor:
- Ermenistan da bir çevre ülkesi değil mi? İmzaladığınız protokolleri parlamentonuzdan geçirdiniz mi?
Devam ediyor konuşmasına...
- Bırakın artık 2'nci Dünya Savaşı dışında kalabilmiş olmanın cakasını... Siz kendinizi 1'inci Dünya Savaşı'ndan hâlâ çıkartamadınız. Kendi tarihinizi deşmekten çekiniyorsunuz. O dönemin olaylarına takıldığınız için, AB içinde size en yakın olan ülkelerle gergin ilişkilere sürüklenmektesiniz.
Ne dersiniz bu kâbusa?
Kan ter içinde uyandığınızda "Ya bu kâbusta gördüklerimiz doğruysa" diye endişe etmez miydiniz?