Ünlülere açıktan hayranlık, gizliden haset duymayı anlıyorum...
Psikolojisi derin ve karanlık bir ilişkidir; gözleyen ve gözlenen; hayran ve hayran olunan ilişkisi.
Ama söyleyin bana...
İşini severek yapan eşine dostuna...
Hayatına bir parça güzellik katmak için çabalayanlara...
Aslında acıları, sıkıntıları olup da bunu dışa vurmayı ayıp sayan ve çevresindekilerle sadece iyi şeyleri paylaşanlara...
"Şans"ını zorlayan tanıdıklara...
Gıcık olma modası nereden çıktı!
Çünkü hemen şu laf yapıştırılıyor: "Oh, hayat sana güzel vallahi!"
***
İyice de abarttılar.
Mesela Twitter'a veya Facebook'a
mor fundaların resmini koyuyorsun.
Öyle
Bahamalar'da bir tatilin falan değil...
Bütün istediğin onları "
fark etmiş" olmanın sevincini sosyal medya arkadaşlarınla paylaşmak.
Hemen tepki geliyor:
"
Milletin bunları görecek hali mi var? Hayat sana güzel!"
Oysa bir parça güzellik ve azıcık huzur için kendilerini paralayan tiplerdir bunlar!
Etraflarına biraz dikkatli baksalar ne çok yerde güzellikler bizi bekliyor, onlar da görecekler.
Hem funda dediğin, bildiğimiz çalı yahu! Fakat "
hayat sana güzel"cilere de çok kızmamalı!
Bu tavrın anlaşılır bir tepkiselliği de var.
Sit-comcu medyanın ürettiği yalandan güzellik ve keyif kültürüne karşı bir isyan olduğu bile söylenebilir!
Üç gün sonra unutulacak bir albüm yapan müzisyene "
ne zorluklardan geçtiniz, bahseder misiniz?" diye sormayı marifet bilen bir medya bu! (Adam, maden işçisi sanki!)
Dört aylık süt kuzusunu yiyenin pek seçkin ve derin bir tat kovaladığına ama
lahmacun yiyenin ise ilkel bir düzeyde kaldığına inanmamızı isteyen medya!
***
Yine de umutsuz değilim.
Çok sayıda insanın
bu çocuksu çekişmeleri geride bırakıp hayatın dümdüz gözlerinin içine bakabileceğine inanıyorum.
Ama bunu yapabilmek için
sürekli kendimize acıyıp mızmızlanmaktan vazgeçmek...
Eğlencenin değil,
neşenin peşinde koşmak...
Ve nefretlerimizin değil, sevgilerimizin üzerine odaklanmak gerekiyor.
Olmaz mı? Çok mu zor?