Yaşadıklarımızı neden yaşadığımızı, başımıza gelenlerin neden geldiğini gerçekten anlamak ister miyiz?
Görünüşte, evet!
Ama gerçekte istediğimiz olup bitenlere dilediğimiz türden bir açıklama uydurmaktır.
***
İşler yolunda gidiyorsa...
"Talih kuşu"nun kulaklarını çınlatıp lafı geçiştirmeyi, hiçbir şeyi fazla kurcalamamayı tercih edenler çoğunluktadır.
Bir de yeni bir moda var. Mutluluktan kasım kasım çatlayanların kendilerini
"Allah'ın sevgili kuluyum" diye lanse etme hallerinden söz ediyorum.
Oysa insan biraz utanmalı...
Hani insanlığın inanç geleneğine şöyle bir göz gezdirse; peygamberler, evliyalar tarihini merak edip öğrense, görecek ki Allah'ın sevgili kullarının hayatı çileler, sıkıntılar, ağır imtihanlarla dolu!
***
İşler yolunda gitmiyorsa...
Çoğumuza göre
"açıklama" açıktır, suçlu ortadadır.
Ya
"ruhsal durumumuz" bir türlü güzel günler görmemize el vermiyordur.
(Ah şu gündelik hayat psikolojizmi! O berbat avuntu!)
Ya da bütün olanların nedeni
toplumsal koşullar ve bizim
"iyiliğimizi" istemeyen veya buna aldırmayan
başkalarıdır.
(Uyduruk sosyolojizm! Aptal akılcılık!)
***
Günlerdir kıyısından köşesinden dokunmaya çalıştığım bir konu var.
Değişimin başlangıcının
"ruh hali"mizi değil,
hayatımızı değiştirmek olduğunu söylüyorum.
Doğru!
"Hayat tarzı" dediğimiz şeyin temel belirleyicisi toplumsaldır. Ama unutmamalı ki, o her şeye rağmen
bizim hayatımızdır!
Düşünün...
Sevilemeyecek birini seviyormuş gibi yaparak ve buna kendinizi inandırmaya çalışarak daha ne kadar yaşayabilirsiniz!
Zengin değilseniz, daha ne kadar kredi, ne kadar borç sizi öyleymiş gibi yaşatabilir!
Ruhunuz açsa, maddi konfor daha ne kadar süre bu açlığın üzerini kapatabilir!
***
Kendi hayatının yıkılıp çevreye dağılmış lego parçalarına hayal kırıklığı içinde bakanların
"oysa bütün istediğim bir parça huzurdu" dediklerini çok işittim.
Fakat böyle diyen tanıdıklarımın bir gün bile oturup
"huzur nedir?" diye sorduklarını görmemişimdir.
İnsanlığın büyük geleneklerinin neye huzur dediğini hiç merak etmemişlerdir.
Nerede kaldı ki, bu huzursuz dünyada
"huzur"un aslında bir gerçeklik değil, bir
manevi işaret olduğuna akıl erdirebilsinler!
***
Hayatımızı değiştirmek...
Keşke eşyaları toplayıp başka şehre, başka kıyıya gitmek gibi net bir şey olsaydı!
Bazen öyle olduğunu sanıyoruz.
Ama hayır!
Bunu yapabilmek için önce
aklımızı başımıza toplamak ve
kalbimizi tembel sızlanmaların prangasından kurtarmak gerekir.
Sonra isteyen gider, isteyen kalır.