Nasıl bir toplum olduysak artık...
En uysalımız bile içinde öfkeden kuduran birini saklıyor.
En sabırlımız bile tetikte bekliyor.
En doymuşumuzun bile ruhu hep aç.
En durmuş oturmuşumuz bile ebedi ve çocuksu bir hamlık içinde...
Yok canım, o kadar da değil, demeyelim.
İşte ayna her gün karşımızda!
Trafikteki hallerimiz yani...
Sürücü olunca içine girdiğimiz haller...
O aynaya bakınca, çirkin gerçek çırılçıplak!
***
Otoyolda, cenaze konvoyundayız. Yavaş yavaş sağ şeride girmemiz gerek.
Sinyaller falan boşuna. Sağ şeritteki hiçbir araba izin vermiyor bize. Cenaze konvoyuna saygı falan bile söz konusu değil. Eller, kollar sallanıyor, tuhaf yüz halleri takınılıyor. Kornalar çalınıyor.
Hani sokakta yürüyor olsak, kesin dövüşülecek, öyle bir tepki!
Peki ne için?
Birkaç metre için..
Bir araç yavaş akan bir şerit içinde taş çatlasa
8-10 metrelik yer işgal ediyor. Ama daha önce o şeritte yer tutmuş olanlar için o sekiz metre onlara babalarından kalmış!
Kendilerine dışardan baksalar, belki çok gülecekler. Fakat o sırada dişlerini öyle bir kenetlemişler, direksiyona öyle bir yapışmışlar ki, inanılır gibi değil.
Sonra, bir başka zaman, bir başka gün ne olacak, dersiniz...
Bu kez onlar sağa ya da sola girmek isteyecek.
Ama başkaları onlara asla yol ve yer vermek istemeyecek! Hayat hep böyle
saçma sapan ve gerginlik içinde sürüp gidecek!
***
Nasıl bir yarış bu!
Nasıl bir sahiplenme manyaklığı; nasıl bir parsa kapma kavgası!
Bu trafik falan değil...
Darılmayın ama bu ipini koparmış insanlık!
Dışardan baksak bu manzaraya, derdik ki; nasıl da kimsesiz, sevgisiz ve açgözlü yetişmiş; aklını fikrini başkalarını alt etmeye, ille de öne geçmeye takmış bir toplum bu!
Ama diyemeyiz.
Çünkü biz bu manzaranın içindeyiz, onun bir parçasıyız.