Muhterem İttihatçılar, muhterem şahinler... Evvela: Bu satırların yazarı "İmralı" ve de "Kandil" tabir edilen çevrelere hiçbir zaman sıcak bakmamıştır, bunu da okuyan ve izleyen herkes bilir. Şimdi de bakmıyor.
Saniyen: Bu satırları yazan bir Türk yazarıdır. Ben Türk oğlu Türk'üm.
Salisen: "İslamcı" falan da değilim.
Başından hatırlatayım da, nafile demagojiye yeltenmeyiniz. Şimdi gelelim meseleye...
İç savaşın bitmesini istemiyorsunuz. Yenilmiş gibi görünmekten de korkuyorsunuz, rahatsız oluyorsunuz.
Anlıyorum. Ama savaşın sürmesine bizi ikna edebilmeniz için, bu savaşı "kazanabileceğinizi" kanıtlamanız, en azından ipucu verebilmeniz gerekirdi. Oysa bu savaşı kazanabileceğiniz yönünde en ufak bir belirti yok. (1917 yılında da yoktu... "Münferit sulh" yaparak dünya savaşından çekilmek isteyenleri öldürmeseydiniz yakın tarihimiz çok farklı olabilirdi...)
O zaman da bu zaman da vaat edebildiğiniz, ancak daha fazla kan, daha fazla ölüm ve gözyaşı. Ölecek olan da sizler değilsiniz tabii, gençler. Türk ve Kürt gençleri.
Gene de ısrar ederseniz, size "madem öyle, otuz yıldır neden kazanamadınız" diye sorarlar. Hani, "halk cahil olduğu için kime oy vereceğini bilemiyor" diyen ahmaklara, "iktidar uzun süre sizdeydi, niçin eğitmediniz" diye sordukları gibi...
Bütün hesaplarınız yanlış çıktı. Kürt unsurunu eritemediniz, zamanla "asimile" edemediniz, Kürt halkının haklarını gözardı etmekle de kafanızı devekuşu gibi kuma gömdünüz. Çünkü yeni devleti başından yanlış kurmuştunuz. Ermenilere, Rumlara ve Araplara yaptığınız gibi, Kürtleri de kuracağınız yeni devlete "almamanız" gerekirdi... Alıp da gizlice ezmeyi, açıkça yok saymayı tercih ettiniz, onlar da size varolduklarını çeşitli şekillerle anlattılar.
Gene de, Türkiye Cumhuriyeti bu savaşta yenilmemiştir.
Ama kazanamamıştır da...
Ordu bunu gördüğü için artık ses etmiyor ve kestaneleri ateşten sivillerin çekmesini bekliyor...
Türk halkı, kendisi adına yürütülen bu bürokrat savaşından bıktı. "Kıbrıs meselesinden" de bıktığı gibi.
Öyleyse niçin bu hırçınlık, bu edepsizlik, bu şirretlik?
Başbakana duyduğu "şahsi nefret" yüzünden çığlıklar atanlar, ona hakaretler yağdıranlar, "akil insanlar" tabir edilen ve bütün günahları "iyi niyetli olmaktan" ibaret bulunan arabulucu sanatçıları ve aydınları da vatan haini ilan ettiler. "Sokağa çıkamazsınız, çıkartmazlar" yazmaktan da utanmayacak kadar gözleri karardı. Muhterem şahinler... Gazetecileriniz tirajları kadar, politikacılarınız da oyları kadar konuşsunlar.
Türk halkının ancak onda birinin, bilemedin onda ikisinin desteğini arkasına almış olanların, Türk halkı adına konuşmaya yetkileri yoktur ve olamaz.
Türk halkı savaş isteseydi sizi seçerdi. "Ötekileri" seçmiştir.
"Savaşın sürmesi" için tek gösterge de budur: Seçimi kazanırsınız, gelirsiniz, kan dökmeye devam edersiniz. O zaman halk da savaş istiyor anlamına gelir.
Öbür türlü, yetki almadıkça boş konuşmuş olursunuz.
Susmayı bilmiyorsunuz, bari küfür etmeyin, daha fazla çirkinleşmeyin. Çünkü bundan sonra yapabileceğiniz ancak münferit kışkırtmalar ve arbedelerden ibarettir... Vebali de boynunuza kalır.