Çin Komünist Partisi kongre yapmış, birileri gitmiş birileri gelmiş. Bir avuç dış politika uzmanı dışında kimsenin umurunda değil. Kamuoyu, yalnız Türk değil dünya kamuoyu da, ne gidenin adını biliyor ne gelenin.
Şu isimlere bakar mısınız: Hu Jintao... Wen Jiabao... Şi Jinping... Li Kiciang... Peng Liyuan...
Okuduktan sonra kafanızı kaldırıp gazeteye bakmadan yüksek sesle tekrarlayın. Tekrarlayamazsınız.
Bunun önemi de yok, çünkü Çin'de bir şey değişmeyecek. Hu'nun yerine gelen Şi'nin daha "liberal" olduğu söyleniyor ama bu, Batılı yorumcuların çoğu zaman yaptıkları saftırık abartılardan biri. Tek adam değil de sekiz kişi yönetecekmiş, buna da liberalizm diyorlar.
Hepinizin bildiği gibi Çin, çok sert bir diktayla yönetiliyor.
On beş yıl önce Hong Kong'u İngiltere'den devraldıkları zaman yeni vatandaşlarına "siyasi hakları, demokrasiyi falan unutun," demişlerdi, "bunun dışında işinize gücünüze bildiğiniz gibi devam..."
Çin'in ekonomik düzeni uzun süredir "vahşi kapitalizm"... Çin'de milyonlarca doları olan komünist de var, ayda yirmi dolara çalışan emekçi de. Eşitsizlik ve sömürü korkunç boyutlarda.
Üstyapısı tek parti diktası, ekonomisi kapitalist olan ülkelerin siyaset biliminde tek bir adı vardır, ona da "faşizm" denir.
Çin faşist bir ülkedir.
Alabildiğine vahşi bir kapitalizm uygulayarak ekonomide gerçekten de çok büyük başarılar elde etmiş, "dünyanın kalkınma liderliğini" ele geçirmiştir. (Arkasından iyi kötü demokrasiyle Meksika ve de biz geliyoruz, bunu da yabana atmayınız.)
Bu kalkınma modelini Lee Yew adında Singapurlu bir politikacı icat etmiş, onu da yeni öğrendim. (Yirmi yıl önce Singapur'a gittim, "aman" dediler, "sakın sokakta sigara içme, gizli polis yakana yapışır, cezası da bin beş yüz dolardır.")
Gizli polis devletiyle, sopayla kalkınma...
Bu bana birşeyler hatırlattı.
Bizde de, cumhuriyetin ilk döneminde, tek parti diktası ve kapitalizm vardı. Biz niçin kalkınamadık?
Çünkü bizimki "totaliter" değil, "otoriter" bir rejimdi, yani "yeterince" sert değildi...
Çin'i komünist bürokratlar idare ediyorlar, bizi idare eden bürokratlar askerdiler ve ekonominin e'sinden de anlamıyorlardı...
Çin komünist oldu ama ne yazısını değiştirdi ne kılık kıyafetini... Bizimkilerin programı bir "kültür değişimi" programıydı, bunun ötesine aldırmadılar. (Çin ve Rus alfabeleri Atatürk ilkelerine fena halde aykırıdır.)
Dolayısıyla, ekonomik kalkınma hamlesine de girişmediler. Çürük çarık bir "devlet kapitalizmi" yaptılar. (Bugün bu sakatlıktan büyük ölçüde kurtulduk.)
Kalkınmayı gelecek kuşaklara bıraktılar. Ama o kuşaklar gelince onları da hor görmekten, küçümsemekten, hakaret etmekten, hatta öldürmekten hiç geri kalmadılar!
Bugün de bunu yapıyorlar. Hakaretin bini bir para, ellerinden gelse Tayyip Erdoğan'ın gırtlağını da sıkarlar.
Fakat bizim bürokrasiyi bütün bütüne de yabana atmayalım: İsmet Paşa, "enflasyon" kelimesini ilk kez başbakan olduktan sonra duyduğunu itiraf etmişti... Çok şükür, bürokratların bugünkü lideri Kılıçdaroğlu başbakan olamadan biliyor, eh bu da bir nevi gelişmedir icabında.