Olimpiyatları izlemiyorum. Beni ilgilendirmiyor. Kimin gülleyi kaç metreye, mızrağı nereye attığı, kimin nasıl zıpladığı, kimin poposuyla koşu engellerini nasıl devirdiği umurumda değil. Aranızdan kaç kişinin izlediğini de merak ederim.
Çünkü bu spor dallarının çoğu "seyirlik spor" değildir, sporcunun "doğayla ve kendi kendisiyle" mücadelesidir. "Müsabaka" yani karşılaşma ve çekişme, "antagonizma" olmayınca işin çıkacak tadı, keçiboynuzunun şekeri gibi kalır.
"Futbol var ya" diyeceksiniz, o da amatör.
Peki basketbol, voleybol, kimbilir hangi basın zevzeğinin taktığı isimlerle periler, sultanlar, ablalar, bacılar falan?
O da amatör olduğu için çok çok meraklısını ve bu sporu bizzat yapanları ilgilendirir, bir de baldır bacak görme tutkunu abazanları... Oysa yüzücü olsam Michael Phelps'in hiçbir yarışmasını kaçırmazdım. (1972 yılında müthiş bir hevesle Mark Spitz'i seyretmiştik, yüzmeden anladığımızdan değil, evimize ilk kez televizyon girdiğinden... Ona bakarsanız, kapanışın bayrak törenini, hatta "televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız" yazısını bile aval aval seyrediyorduk. Yaa, o zamanlar tek kanal televizyon askerle ve marşla açılır, askerle ve marşla kapanırdı!) Yunan ekonomisini batıran etkenlerden biri olan 2004 Olimpiyatları'nda birçok spor dalına seyirci bulamamışlardı da, ele güne karşı görüntüyü kurtarmak için askeri okul öğrencilerini sivil giydirip emirle tribünlerde oturtmuşlardı.
İşin matrağı, bu yıl Londra'da da aynı şey oldu!
Olimpiyat para getiren bir olay değil, reklam geliri ve yayın hakları masrafı karşılamıyor, geriye işin "efelik zevki" kalıyor. Yalnızca prestij.
Yeni havaalanına ineceğiniz için göremezsiniz, fakat yolunuz Atina'ya düşerse Pire-Glyfada kıyısı boyunca eski havaalanı yanından doğru geçip bakınız, olimpiyat tesisleri terkedilmiş, çürümüş, içinde inek otluyor... Milyarlar sokağa atılıyor. Bu olimpiyat düzenleyen her ülke ve her şehir için geçerlidir.
Peki İstanbul bir olimpiyat düzenleyebilir mi? İster 2020'de olsun isterse daha sonra, bu işin altından kalkabilir miyiz? Bu yola dökecek, sokağa atacak dövizimiz var mıdır?
Vardır, vardır, merak etmeyin.
Elbette madalyaların büyük çoğunluğu gene birkaç ileri ülke arasında paylaşılacak, elbette biz nal toplayacağız, elbette gene seyirci gitmeyecek ve biz de Kuleli öğrencilerinden yardım isteyeceğiz, elbette o tesisler daha sonra pek bir halta yaramayacak (futbol stadı hariç), elbette trafik tıkanacak, falan filan, bunları öngörmek için kahin olmak gerekmez. Açılış törenini beğenmeyen de çıkar, olimpiyat köyünde aşklar yaşanmasını eleştiren de. Aldırmayacaksınız.
Bu bir "prestij şenliği" olacaktır, bu da yeterlidir.
Hiçkimse İstanbul'un yüzyılların birikimi "tarihi ve turistik" zenginliklerini, bu alandaki yerini ve ününü tartışamaz, tartışana deli derler. Fakat bir olimpiyat, ister İstanbul'da olsun ister Hakkari'de, "Türkiye'de düzenlenecek" bir olimpiyat, "Türkiye'nin artık geri kalmış bir ülke olmadığının" bütün dünyada dost düşman tarafından "tescili" anlamına gelir. Bunun için de birkaç milyar dolar harcamaya elbette değer. O para "sokağa atılmış" olmayacaktır. Ancak muhalefet ettiğini sanan bazı psikopatlar "dövizimiz çarçur oluyor" ya da "müteahhitler gene para kazanacaklar" diye ıkınır ve sıkılırlar, ciddiye almayınız.