Eskiden herkes korkardı, "ordu ticaretle uğraşır mı, ordu sanayi yatırımı yapar mı" diye sorulamazdı.
Kendi tankını üreten ordu tamam da, binek otosu üreten ordu... Biraz tuhaftı.
Çünkü 27 Mayıs darbesinden sonra, Menderes döneminin memuru ezen enflasyonuna tepki olarak, bürokrasinin "bir daha sivil iktidar bizi geçim sıkıntısına düşüremesin" endişesiyle kurulan OYAK, yani Ordu Yardımlaşma Kurumu, yani alt tarafı meslek içi bir tüketim kooperatifi... giderek "işi büyütmüş", resmen sanayiciliğe soyunmuştu!
Çünkü sermaye büyümek zorundadır, büyümezse batar. Kapitalizmin kuralı budur.
Üyelerine konut kredisi, ucuz peynir ekmek, indirimli pastırma sucuk falan derken Goodyear ortaklığıyla oto lastikçiliği... Emeklilerine ucuz araba derken Renault ortaklığı, derken demir çelik, petrokimya, çimento, bankacılık, inşaat, pazarlama, iç ve dış ticaret, derken kâğıtçılık, hatta konserve salçacılık!...
Askerin birikimi emekliliğinde ona refah sağlayacaktı, asker birden kendini refah ötesi bir "Industriekapitan" olarak buldu: Koç, Sabancı, Genelkurmay...
Böyle konular son derece netameliydi. Sorgu sual edene "vatan haini" yaftası yapıştırılırdı, birtakım dıngılların İnönü'yü eleştirene "Atatürk düşmanı" dedikleri gibi...
Ordudan sol darbe bekleyen bazı solcular da ordunun bizzat finans-kapitalin bir üyesi haline geldiğini göremeyecek kadar ahmaktılar. (Acaba şimdi öyle değiller mi?)
Ordu-gençlik elele, Tukaş yönetim kurulu toplantısına!
Asker-sivil aydınlar Doğan Avcıoğlu'nun Devrim Konseyi'nden önce Renault Showroom'a!
İyimserler de, ordunun "üretmeden tüketen" bir kurum olmaktan çıktığını, ülkenin ekonomik hayatında aktif olarak doğrudan yerini aldığını düşünüyorlardı herhalde...
Fakat bankacılık yapan bir ordudan devrim beklemek...
İyimserlik ötesiydi.
Şimdi artık bu gibi konular tartışılabiliyor.
Öyle ya, herifçioğlu "Kürtler istiyorlarsa bırakalım gitsinler" diyebiliyor da ben mi "ordunun sanayide ne işi var" demekten korkacağım? (Ne demiş Kılıçdaroğlu, yazar dediğin korkmaz demiş.)
28 Şubat darbesi hukuk gündemine gelince de, elbette ordunun finans işleri de soru işaretleri doğuracaktı. Doğurdu.
Şimdi bir TBMM komisyonu (darbe araştırma komisyonu), 28 Şubat 1997 darbesiyle 21 Şubat 2001 ekonomik krizi arasındaki "bağlantıyı" araştırıyor. Bu dört yıllık bir neden-sonuç ilişkisi midir acaba?
Komisyon, eski Susurluk komisyonu gibi ürkek de değil. Kimse ona "ifade vermeye gelmiyorum lan, var mı diyeceğiniz" postası koyamıyor.
"Paşa bankacılıktan ne anlar?" sorusu da sorulacak ve o dönemde bazı emekli paşaların bazı bankaların (ne hikmetse de batan bankaların) yönetim kurullarında ne işleri olduğu merak edilecektir.
Enver'in adamı İaşeci Topal İsmail Hakkı gibi levazım generali olsa hadi neyse de... Kurmay subay?
Kılıçdaroğlu, sen bu olup bitenleri hiç duyma görme, şu mübarek Ramazan günü CHP medyasının aklına uyup cami yapımına da karşı çık da üç puan daha kaybet. "Bira içilsin" dersen iki puan da oradan gider, istersen bir dene.