Ortalığı toza dumana bulayan şu ünlü "özür kampanyasını" tartışmaya açan benim. Bu konuda ilk yazıyı on beş gün önce ben yazdım. Herkes arkadan geldi.
Özür dilemesi gerekenlerin, bu haltı yiyenlerin gerek kanuni gerekse manevi mirasçıları olduğunu, "liberal aydınların" komplekse kapılmalarına gerek olmadığını belirttim.
Yani, metni, özür kısmı hariç olmak üzere onayladığımı da belirtmiş oldum. Acıyı paylaşmaya, üzüntü duymaya evet, dedemin işlemediği bir suçtan dolayı özür dilemeye hayır.
Benim görüşüme olumlu ya da olumsuz tepki verenler, katılanlar ya da karşı çıkanlar, adımı anmamaya özel bir özen gösterdiler. Sağ olsunlar.
"Özürcülerden" bir hanım da, gene isim vermeden, yaklaşımımı "iptidai" bulduğunu yazdı, o da sağ olsun.
Bu tutum, "kendine gazeteci havası vermeye heves eden bazı üniversite hocalarının gerçek gazetecileri küçümseme eğiliminin" ne ilk örneği, ne de son... Üstünde durmuyoruz. Hocalar, az okunan "marjinal ortamlarda" yaralarını kaşıyıp memur maaşlarına da azıcık ek telif geliri katsınlar, memnun oluruz.
Fakat bu vesileyle, konuyu yeniden bir toparlayalım:
Bazı liberal aydınlar, Batı'ya karşı duydukları geleneksel aşağılık kompleksinin etkisiyle ve de Amerika ile Avrupa'ya şirin görünme çabasıyla, meseleyi yanlış bir yere götürüyorlar...
1915 yılında olanlar bellidir, yapanlar da bellidir. "Tarihçilere bırakalım" ucuzluğuna kaçacak değiliz, çünkü politikacı değiliz. Emekli büyükelçi, çok şükür hiç değiliz.
Ancak, Türk milletinin "bütünü" üzerinde bir "suçluluk duygusu" yaratılmasını da doğru bulmuyoruz.
Şu ara en gereksiz ve yanlış olan, bu ülkede bir "kollektif suçluluk" havası estirmektir. Sırtında yeterince kambur bulunan Türk milletinin sırtına bir de bu kamburu vurmaktır.
Burası Almanya değildir.
Müttefiklerin dünya savaşı sonrası Almanya'ya dayattıkları "kollektif sorumluluk ve suçluluk" kompleksi Türkiye'ye dayatılamaz. Bu keyfiyeti, özellikle "CIA ile dirsek teması bulunan bazı gazeteci arkadaşların" da dikkatlerine arz ederim, ilgili mercilere ulaştırsınlar...
Dostoyevski'nin "herkes herkesten ve her şeyden sorumludur" ilkesi uyarınca "entellik etmeye" de kalkmayınız! O edebiyattır, biz "reel politikadan" sözediyoruz.
Fakat bir tabu yıkılmıştır.
Halkımız kendi geçmişini öğrenecek, kendi gerçekleriyle yüzleşmeyi de öğrenecektir. Bir kesimi bundan rahatsızlık duysa da, bundan kaçınamayacaktır.
Hesabı da, gerçek suçlulardan soracaktır. Kendini temize çıkaracaktır.
Laf aramızda, seçim sandığında, bilinçaltı sezgileriyle sormaktadır da!