Geçen günkü yazının sonunda,
"İsrail ile çekişmenin yaratacağı sıkıntıları önümüzdeki günlerde konuşuruz" demiştim.
Analiz yapmaya, tahmin yürütmeye gerek bile kalmadan, İsrail'in "aşırı sağcı" Dışişleri Bakanı Lieberman, "PKK'ya silah ve eğitim yardımı" yapılabileceğini ima etti.
Şaşırdık mı? Elbette ki hayır!
Çünkü bazılarının iddia ettiğinin aksine, "Terör" diye mutlak bir kavram yok: Bakış açısına göre değişiyor olay...
***
Bugün,
11 Eylül (2001) saldırılarının 10'uncu yıldönümü... Militanların ele geçirdikleri yolcu uçaklarını
Dünya Ticaret Merkezi'nin de yer aldığı, New York'taki
İkiz Kuleler'e çarptırması sonucu 3 binden fazla insan ölmüştü.
ABD bu saldırılardan
El Kaide örgütünü sorumlu tutarak terörizme karşı savaş açmış, bütün "medeni" devletleri, terörizme karşı birleşmeye çağırmıştı...
Bu çağrının sonucu,
Afganistan ile
Irak'ın işgal edilmesi oldu. Terörizm denilen, "
siyasi mücadele aracı olarak şiddeti kullanma" ise ortadan kalkmadı.
Kalkmaz da zaten: Çünkü pire için yorgan yakılmadığı bir çağdayız. Klasik savaş, pahalı ve riskli bir girişim...
Halbuki ne gerek var kan dökmeye, kamyonlar dolusu para harcamaya, ekonominin dengesini bozmaya?
Eğer bir ülkenin canını acıtmak istiyorsan, o ülkeyi hedef alan örgütleri el altından desteklersin, olur biter.
***
Böyle durumlarda olayları doğru değerlendirmek gerekir. Örneğin,
"PKK kendini tüketiyor" dediğiniz anda, meselenin
uluslararası boyutunu göz ardı ettiniz demektir.
PKK sadece ulusal bir sorunun karşılığı değil çünkü:
Türkiye üzerinde fırıldak çevirmek isteyen herkes örgütün kapısını çalıyor.
Türkiye'nin
Avrupa Birliği'ne "tam üye" olmasına karşı mısın? Önce PKK'yı destekler, sonra da
"İç savaşta olan bir ülkeyi Birlik'e alamayız" dersin.
Türkiye ile
su sorunun mu var? Senin dört gözle beklediğin suların önüne adamlar baraj mı yapıyor? PKK'ya
para ve
silah verirsin...
Militanlar, Kürt ulusunun esenliği adına iş makinelerini parçalar, işçileri kaçırır. Bu arada sen de Ankara'nın
"terör örgütü" dediği PKK'yı,
"özgürlük savaşçısı" olarak gösteren propagandaya girişirsin.
***
Yeri gelmişken şu
"bar fedaisi" sorununa da değineyim. Hangi, gazeteyi açsanız
Moldova doğumlu Lieberman'ın gençlik yıllarında bir barda kapıcı-koruma olarak çalıştığı yazılıyor.
Doğru mu bu bilgi? Doğru... Ama bu noktanın altını sürekli çizerek, Lieberman'ın, PKK'yı destekleme tehdidini bir zamanlar bar fedaisi olmasına bağlamış oluyorsunuz ki son derece yanlış bir çıkarım bu...
Birçok kişi gençliğinde gıpta edilmeyecek işlerde çalışmıştır: Kimi çaycılık yapmış, kimi koyun gütmüştür...
Geçmiş ile bugünü böyle el çabukluğuyla birbirine bağlarsanız kolayca çuvallarsınız:
Lieberman bar fedailiği değil de
jigololuk yapsaydı, ne diyecektiniz?
***
Ben bu tip "sözde" bağlantıları öne sürmenin, olayın anlaşılmasına balta vuracağını düşünüyorum.
Ankara'nın tedirgin ettiği her devlet, dolaylı ya da doğrudan, PKK'nın kapısını çalacaktır: Bu tip bir misilleme fikrinin akla gelmesi için Dışişleri Bakanı'nın gençliğinde bar fedaisi olması gerekmez.
Hem şu da var: İsrail böyle bir şeye kalkışırsa, Ankara'nın eli armut toplamıyor ya... O da destekleyecek bir "örgüt" bulacaktır.
Çünkü maalesef oyunun kuralı bu!