Geçen günlerin kritik sorusunu bir kez daha hatırlayalım: Yüksek Askeri Şûra toplantılarında alınan kararlarla, birçok subay TSK'den atılıyor. Peki, neden bugüne kadar darbecilikten ya da cuntacılıktan hiç subay atılmadı?
Orduda cuntaların olduğunu, darbe planları yapıldığını biliyoruz. Komutanlar, bizim bildiğimizin yüz katını biliyor. Ama kimse kılını kıpırdatmıyor. Niye?
***
Önce "küçük" de olsa bir yanılgıyı düzeltelim: Cuntacılara karşı "hiçbir şey yapılmadığı", "olup bitenin seyredildiği" iddiası doğru değil.
Örneğin Birinci Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan ve şürekâsının planladığı Mart 2003 tarihli Balyoz darbesini... Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün ve ona destek veren Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman'ın engellediğini artık anlıyoruz.
Çetin Doğan'ın emrindeki birlikler başka taraflara kaydırılmış. Yani tehlikeli oyuncakları elinden alınmış. Adamcağızın hamle yapacak gücü kalmamış.
***
Not 1: "Bravo Aytaç Yalman'a..." demeyin hemen. Çünkü bunu demokrasi ve hukuk adına yapmıyor. Çetin Doğan'ın, kendisini de saf dışı bırakabilecek olan enerjisini engelliyor.
Not 2: Darbe yapmak kolay değildir. Çünkü askeriyenin dengeleriyle oynamış olursunuz.
Darbe planını işiten, anında kendi durumunu hesaplar: Yakın gelecekte GK Başkanı, Kuvvet Komutanı, Ordu Komutanı olmayı bekleyenler darbe işine soyunmaz.
Buna karşılık artık daha fazla ilerlemeyeceğini anlayanlar, yakında emekli edileceğini bilenler, maceraperestler cuntalar oluşturur.
***
Bu şartlar altında üst yönetimin cuntacılara vereceği en büyük ceza, beklenenden önce emekli etmektir.
Peki, somut ceza niye yok? Niye mahkemeye verilmiyor? Niye rütbeleri sökülmüyor? Niye emekli maaşı kesilmiyor?
İşte tam bu noktada başka bir ilişkiler ağı çıkıyor karşımıza:
1) Eğitim: Askeri okula giren gence, hızla Kemalizm enjekte edilir. "Otoriter, laikçi ve ulusalcı" olan bu ideolojiyi damarlarında hisseden genç, kendini ülkenin sahibi olarak görmeye başlar. Ve bu hal hep devam eder: Toprak da, halk da, devlet de onundur.
2) Kapalılık: Ordu, içine kapanık bir organizasyondur. Çeşitli insani ihtiyaçlar; lojman, orduevi ve kamplarla karşılanır. Hemen hiçbir şey gizli kalmaz ama resmen dile de getirilmez.
3) Sivil karşıtlığı: Üniformasıyla, disiplin kurallarıyla, yargı düzeneğiyle askeriye, kendini itinayla sivillerden ayırır. "Kol kırılır, yen içinde kalır" ilkesi benimsenir.
4) Korku: Subay en çok kendi silah arkadaşından korkar. Çünkü sivil silahsızdır ama arkadaşının silahı vardır.
5) Süreklilik: Ordudan emeklilik, sadece "resmi" bir olaydır; kimse "ruhen" emekli olmaz. Çünkü kurum eski subayını her an göreve çağırabilir.
***
Bu faktörleri topladığınız zaman silah arkadaşını cezalandırmanın ne kadar zor olduğu ortaya çıkar.
GK Başkanları isteseler, kimi generalleri elbette darbecilik suçundan kapının önüne koyabilirler.
Ama yapamazlar...
Böyle bir durumda
"dışarıya taviz veren", "kurum kültürüne ihanet eden", "güvenilmez" bir yönetici haline gelirler. Emir komuta gücünü yitirirler.
Emekli olduğunda "sudan çıkmış balığa" döneceğini bilen bir general, silah arkadaşlarına "ihanet" edemez.
Özetle: Bundan sonra darbe olmayacağı, cuntacıların ve darbe planlarının da olmayacağı anlamına gelmez.