Allah'tan 10 Nisan günü burada yazmıştım: "Cumhurbaşkanını halk seçmeli... Seçim mutlaka iki turlu olmalı... Köşk'te kalma süresi 5 yıl olmalı... İkinci defa seçilebilmeli (5+5)..."
Eğer bunları yazmamış olsaydım, bazı şaşkınlar, "AKP'yi destekliyorsun" diyecekti. Halbuki ben olaya ilkeler ve idealler açısından bakıyorum.
Neyse... İşimize bakalım.
Cumhurbaşkanını halkın seçmesi sağlanabilir mi?
Elbette. Neden olmasın? Değiştirirsin anayasayı, olur biter.
Ancak bürokratik elit, bunu engellemek için elinden geleni yapacaktır.
Niye? Çünkü... Eğer cumhurbaşkanını halk seçerse, bürokratik elitin ve onunla birlikte hareket eden siyasetçilerin, Çankaya seçimini kendi çıkarlarına göre yönlendirme imkânı kalmayacak.
İşte asıl korkuları bu! Örnek mi istiyorsunuz? İşte bürokratik elitin sözcülüğünü yapan CHP Başkanı Deniz Baykal... Başbakan Erdoğan'ın "O halde halk seçsin" dediğini duyunca ne tepki verdi: "Olmaz öyle şey... Yarı padişahlık sistemine mi gideceğiz?"
Cumhurbaşkanının anayasada yazılı yetkilerini Meclis içinden çıkan Süleyman Demirel kullanınca 'yarı padişahlık' olmuyor!
Aynı yetkileri Meclis dışından seçilen Ahmet Necdet Sezer kullanınca da 'yarı padişahlık' olmuyor!
Ama seçimi halk yapınca birden ortaya 'yarı padişahlık' lafı atılıyor.
***
Bürokratik elitin gücünü küçümsemeyin. Hukuk kökenlilerden oluşan bir grubun seçimi nasıl engellediğini hep beraber gördük.
Önce Yargıtay'ın eski başsavcısı Sabih Kanadoğlu, bir ilüzyonistin şapkadan tavşan çıkarması gibi, ortaya "367 gereklidir" tezini attı. Sinyal alınmıştı.
Devreye diğerleri girdi: Hukuk kökenli YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, 367'yi destekledi.
Vakanın Anayasa Mahkemesi'ne gideceği belirginleşince, ortaya Cumhurbaşkanı Sezer çıktı: Mahkemeye 'iktidarın önünü kesin' sinyalini gönderdi.
Derken Genelkurmay bildirisi yayınlandı... Bütün bunlar yetmiyormuş gibi (ben unutmuştum, bir okurumuz hatırlattı) yine hukuk kökenli Baykal, "Aksi yönde karar verirseniz, ülkede çatışma olur" diye korkuttu.
Böylece Meclis, 'mahkeme kararıyla', cumhurbaşkanını seçemez hale geldi.
Hiç kuşkunuz olmasın: Şimdi de aynı çabayı halkın seçmesini engellemek için gösterecekler.
Cumhurbaşkanını halkın seçmesi sadece bürokratik elitin değil, CHP'nin de kâbusu.
Nedenini anlatayım:
Biliyorsunuz, CHP yüzde 10 barajını değiştirmek istemiyor. Çünkü baraj işine yarıyor. Sadece milletvekili sayısı açısından değil... Aynı zamanda "Yüzde 34 oyla hükümet oldunuz, halkın yüzde 66'sı size karşı..." diyebiliyor.
Peki cumhurbaşkanını iki turlu seçimle halk belirlerse ne olacak?
Türkiye'nin sağ-sol yapısını ve 2002 seçimlerini temel alarak tahmin edelim:
İlk turda, 'sağ' aday yüzde 34, sol aday ise yüzde 19 alacak. (Kalan oylar diğerleri arasında dağılacak.)
İkinci turda 'sağ' aday yüzde 60-65, 'sol' aday ise yüzde 35-40 oy alarak cumhurbaşkanı seçilecek.
Sonuç: Yüzde 60 ve üstü oy almış bir kişinin meşruiyetini kimse sorgulayamaz.
Korktukları bu!
***
Çünkü böyle bir durumda, ne hukukçuların söyleyecek bir lafı kalır, ne de Silahlı Kuvvetler bünyesindeki darbe heveslilerinin... Mitingler düzenleyerek siyasete müdahale etmeye çalışanların girişimi de balon olur.
İşte bu yüzden, cumhurbaşkanını halkın seçmesine taş koymaya yani engellemeye çalışacaklar.
Önümüzdeki yazılarda daha ayrıntılı bir biçimde ele alacağım saptamayla bitireyim: Cumhurbaşkanını halkın seçmesi, Mustafa Kemal'in zaferi, Kemalizmin hezimetidir.