Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yoğun Bakım Servisi'nde koronavirüse yakalanan hastaların tedavisiyle ilgilenen hemşire Banu Atay, yaklaşık 2 aydır çocuklarını göremiyor. Çocukları Deniz (11) ve İdil (8) annelerinin yokluğunda Bartın'da babalarının yanında kalıyor. Çocuklarını çok özlediğini söyleyen Banu Atay, "Koronavirüs sürecinde bizler aslında koronavirüs ile birebir yaşayan insanlarız. Bizim en büyük sorunumuz hastanede hasta ile ilgili olmadı. Hepimizin birinci derecede aile ve çocukları ile ilgiydi. Bizler ikinci ayımızda yoğun bakımda çalışmayı gönüllü olarak istedik. Çoğu arkadaşlarımız yurtlarda kaldı, misafirhanelerde kaldı, evlerine gitmediler, çocuklarını ayırdı ve benim de çocuklarım yanımda değildi. 2 aydır onlardan ayrıyım. Onlara sarılamıyorum, öpemiyorum, koklayamıyorum. Tek bir maske ile insanlar rahat duramazken, bizler maske üstüne maske takıyoruz. Fakat hepimiz akşam eve gittiğimizde acaba bizde Covid mi olduk, bize de koronavirüs bulaştı mı? diye bunları düşünüyoruz. O hissiyatla da ailemizden, çocuklarımızdan kendimizi uzaklaştırıyoruz. Çok zor bir süreç, yaşamayan anlayamaz. Allah yardımcımız olsun" dedi.
'ÇOCUKLARIMIN KOKUSUNU ÇOK ÖZLEDİM'
Çocuklarına olan özlemini şiir yazarak giderdiğini belirten Banu Atay, şöyle konuştu:
"Çocuklarıma olan hislerimi duygularımı onlara şiir yazarak, sözler yazarak, mektuplar yazarak geçirdim. Bu mektuplarda, şiirlerde çocuklarıma olan özlemlerim var, onlara olan hasretim var. Hayatta benim için en güzel iki koku vardır. Bunlar benim çocuklarımın kokusu ve kızarmış ekmek kokusu. Çocuklarım gideli 2 ay oldu ama nerdeyse son 1 aydır her gün ekmek kızartıyorum. Bir süre sonra ekmek kokusu da yetmiyor. Çocuklarımın kokusunu gerçekten çok özledim."
ÇOCUKLARINA OLAN ÖZLEMİ ANLATTI
Hemşire Banu Atay, çocuklarına duyduğu özlemi şu sözlerle anlattı:
"Özlemlerin en büyüğünü yaşıyorum. Çocuklarımı özledim. Seslerini, kokularını. Sarılıp boynumun altına girmelerini özledim. 'Anne yanıma yat' demelerini. Yemekten sonra masanın altındaki ekmek kırıntılarını, dağınık odalarını, kirli lavaboları özledim. Çamaşırlarını asmayı, katlayıp yerine koymayı özledim. Oğlum başım ağrıdı dediğim top seslerini, kızım bir sus dediğim mini seslendirmeleri, etrafta görmeye alıştığım oyun kartlarını, askerleri, bebekleri özledim. Beni en çık kızdıran kavgalarını özledim. Kızımın saçlarını tarayıp örmeyi, oğluma çorap seçmeyi özledim. Oğlumun atarını, kızımın nazını özledim. Beni ortalarına yatırıp anne bana dön demelerimi sarıp sarmalarını özledim. Onları sarıp sarmalamayı, öpüp koklamayı, özledim. Çocuklarımı çok özledim."