Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SELİN BÖLME

ABD'nin Libya'daki "insani" kaygıları

Irak ve Afganistan örnekleri, ABD müdahalelerinin yarattığı yeni kaosların bedelini yine o halkların ödediğini gösteriyor. Türkiye'nin müdahale seçeneğine karşı tutumu son derece anlamlıdır

Libya'da 17 Şubat'ta Kaddafi'nin gitmesi ve reform talebi ile başlayan gösteriler ve ardından patlak veren iç savaş, ABD'nin savaş gemilerini "gerekebilir" diyerek bölgeye göndermesi ile başka bir evreye girdi. Kaddafi'nin tutumunu değiştirmemesi ve her geçen gün Libya'da daha fazla insanın hayatını kaybediyor oluşu, uluslararası kamuoyunun vicdanını bir şeyler yapılması yönünde harekete geçirmiş durumda. ABD, bu iklimden güç alarak kendine görev çıkarma çabasında. Ancak Libya'da durumun her geçen gün daha vahim bir hal alması, uluslararası hukukun çiğnenmesine gerekçe olamayacağı gibi böyle bir müdahalenin arkasında yatan gayeleri ve doğuracağı vahameti görmemizi de engellememeli.

İnsani müdahalenin hukuki boyutu
İnsani müdahale uluslararası hukukun en tartışmalı konularından. İnsani gerekçeler ileri sürülerek yapılan müdahaleler, genellikle dünya kamuoyunda destek bulmaktadır. Ancak BM Anlaşması devletlerin birbirlerine karşı kuvvet kullanmasını yasakladığı ve meşru müdafaa dışında bir istisna saymadığı için, bu çeşit bir müdahale açıkça uluslararası hukuka aykırıdır ve insani gerekçeler bu durumu ortadan kaldırmaz. Müdahale, sadece güçlü devletler tarafından zayıf devletlere karşı uygulanabilecek bir yaptırım olduğu için, güçlü devletler tarafından hegemonyalarını pekiştirme aracı olarak kolaylıkla keyfi hale getirilebilir ve bu durum yeni bir kaos ortamına davetiye çıkarabilir.

ABD için ne ilk olur ne de son

ABD'nin "insani müdahale" sicili oldukça kabarıktır. Yugoslavya'nın dağılmasının ardından gelen NATO operasyonları ve 11 Eylül sonrası ABD'nin Ortadoğu'daki müdahalelerinde hep insan hakları dili kullanılmıştır. Bu ahlaki vurgu, her ne kadar ABD'nin bu savaşlardaki rolünün hukuki açıdan sorgulanmasını engellemese de, tepkileri hafifletmiş ve Amerikan yönetimlerini rahatlatmıştır. ABD, gerçekten istikrar ve insan hakları adına bütün ülkelere aynı hassasiyet ile mi yaklaşmaktadır? Sadece 1990'larda Ruanda, Arnavutluk, Cezayir, Angola, Azerbaycan, Bosna, Kamboçya, Kongo Cumhuriyeti, Hırvatistan, Etiyopya, Liberya, Kosova, Sierra Leone, Somali, Sudan, Tacikistan ve Zaire'de büyük çapta sivil şiddet olayları görülmüştür. ABD'nin bu bölgelerin çoğuna duyarsız kalarak müdahale etmemiş olması, bu konuda bir seçimin söz konusu olduğunu, insan hakları söyleminin müdahalenin arkasından yatan ekonomik ve siyasi çıkarları gizlemek adına kullanıldığını açıkça göstermektedir. ABD tarafından yapılan müdahalelerin bu ülkelerdeki sorunların çözümüne katkı sağladığı izlenimi verilmeye çalışılsa da, müdahaleler kalıcı bir istikrar getirmemiş, siviller hayatını kaybetmeye devam etmiş ve bizzat Amerikan askerleri insan hakları ihlallerinin merkezi haline gelmişlerdir. ABD, müdahalenin gerçekleştiği her ülkeden, hem siyasi ve askeri olarak güçlenerek, hem de yeni üsler kurarak ayrılmıştır.

ABD'nin Libya'da ne işi var?

Bugün ise Libya'daki olaylar karşısında insani müdahale fikri, ABD açısından Ortadoğu'da statükoyu bozmakta olan protestolar zincirine müdahil olabilme ve yeniden oyunu belirleme imkânı yaratmaktadır. Plan sadece Kaddafi ile eski hesapları görmek ve Libya petrolü ile de sınırlı değildir. Amerikan askerlerinin Libya'ya yerleşmesi, 2008'de aktif göreve başlayan AFRICOM'un bir adım öteye taşınması anlamına gelmektedir. ABD'nin 25 yıl sonra kurduğu ilk bölgesel komutanlık olan AFRICOM'un kuruluş kararı, rekabetin yeni alanının da sınırlarını çizmiştir. Batı Afrika, sağladığı yüksek kalitedeki petrol ve doğalgaz ile ABD için en hızlı büyüyen kaynak olarak görülmekte, son 10 yıl içinde ABD petrolünün % 15'ini sağlayan bölgenin bu payının 2015'e kadar % 25'e çıkması beklenmektedir. Çin ile bölgede sertleşen bir rekabet içinde olan ABD için zorlayıcı konu AFRICOM'u genişletmektir. ABD her ne kadar 42 Afrika ülkesi ile askeri ilişkiler kurmayı başardıysa da bu ülkeler, merkez karargâhı Stuttgart'ta olan AFRICOM'un kendi topraklarına taşınmasını istememektedirler. Bu şartlar altında Amerikan askerlerinin Libya'ya yerleşmesi, ABD'nin Afrika hâkimiyetini artırırken, ülkeyi bölgenin Irak'ı olmaya itecek sonuçlar doğurabilir. ABD'nin müdahalesinin yaratacağı sonuçlar bununla da sınırlı olmayacaktır. Bütün bu avantajları ile Libya önemli bir kilit taşıyken, daha hiçbir düzenin sağlanmadığı Mısır ve Tunus'ta ve bunları izleyebileceği tahmin edilen Ortadoğu'nun yeni isyanlarında yeni "insani müdahale" gerekçeleri her an doğabilir. Bu durumda ABD askerlerinin bütün bu topraklara yerleşmesine izin mi verilecektir? Örnekler, bu müdahalelerin yarattığı yeni kaosların bedelini yine o ülkelerin halklarının ödediğini göstermektedir. Nitekim Türkiye'nin taşıdığı endişeler yersiz olmadığı gibi böyle bir müdahale seçeneğine karşı takındığı tutum da son derece anlamlıdır. Libya halkının korunması ABD'nin insafına terk edilmeden önce, Irak'ta ve Afganistan'da hayatını kaybeden milyonlarca sivil akla getirilmelidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA