Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı'ndan bu yana en önemli günlerini yaşıyor. 1984'te başlayan çatışmalı dönemde, 40 bin kişi hayatını kaybetti. Şimdi bu kanlı dönemin sonuna gelindi. Kısaca 'barış' diye tanımlanan bu yeni sürecin daha ilk adımında pek çok sorun kendini gösteriyor. Silahların susacak olması ihtimaline bile şiddetle karşı çıkanlar var. Neden? Bu haftaki konuğum Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan'ın bu soruya cevabı "Çünkü bu toplum savaştan hastalandı!" Hastalığın izlerini gündelik siyasetin zirvelerinde görmek olası... Peki, toplum savaşın izlerini nasıl silecek? Henüz bu aşamaya gelmedik. Önce nerede olduğumuzun tespiti gerekiyor. Deniz Ülke Arıboğan'ın yaptığı tespit bu açıdan çok değerli ve cesur! Arıboğan aynı zamanda Başbakan tarafından göreve çağrılan ve 'Akil İnsanlar' olarak adlandırılan delegasyonun üyesi. İçinde yer almasına karşın bu 'akil' kavramına itirazı var: "Barış ve diyalog grubu demek daha doğru olurdu," diyor. Yeni sürecin aktif portreleri arasında yer alan Deniz Ülke Arıboğan, herkesi barış için seferber olmaya davet ediyor.
- Barış kültürünü insanlara yeniden nasıl hatırlatacaksınız?
- Açıkçası projenin öncesinden haberdar olsaydım iki nedenden ötürü 'akil insanlar' diye bir kavramsallaştırma kullanmazdım. Dünyada geçerli kullanım biçimiyle 'akil insanlar' kavramı, özü itibarıyla barış süreçlerinde devletle örgüt ya da çatışan taraflar arasındaki ilişkiyi sağlayan dar kadrolu grupları tanımlar. Her iki tarafın da güvenebileceği bir takım teknik insanlardan, psikiyatristlerden, hukukçulardan veya inanç temsilcilerinden üyeleri vardır. Bizdeki modelde ise bu 63 kişinin böyle bir görevi yok. Bu teknik süreçlerin hiçbir şekilde içinde olmadıkları gibi her biri birbirinden farklı siyasal görüşlere sahip. Bu yüzden akil insan tanmını kullanmak yerine bu 63 kişi için 'barış ve diyalog grubu' demek daha doğru.
- Akillik lafına yönelik ikinci eleştiriniz neydi?
- Akil kavramı, seçilenlerle seçilmeyenler arasında ister istemez bir hiyerarşi oluşturuyor. Yani bu grubun içinde olan insanlar akil de diğerleri değilmiş gibi. Ötekileştirici ve mesafe koyucu bir kavram. Oysa bu konuya yıllardır kafa yoran, emek veren yüzlerce aktivist, sivil toplum kuruluşu, onların ardında da barışı isteyen milyonlar var. Burada sadece seçilenlerin değil, büyük bir halkın akil olması esas. Bütün bunları dışarıda tutan ve bütün akilliği 63 kişiye atfeden yaklaşım doğru değil; incitici ve dışlayıcı. Herkesin kendini dahil hissedebileceği bir isim bulunabilirdi.
- Bu süreci desteklemeyen parti ve oluşumlar da var.
- Bu toplum savaştan hastalandı. İyileşmek için bir herkesin toplumsal restorasyon sürecine dahil olması lazım. Bu travmaların iyileştirilmesi yaralara pansuman yapılması, toplumun rehabilite edilmesi gerekiyor. Konu sadece eli silahlı adamlar değil. Çevrenize bakın ve bu dokunun ne kadar hasar aldığını görün. İnsanlar farkında değiller ama savaş psikolojisinde yaşıyorlar. Orada ölüler istatistik malzemeden başka bir şey değil.
- Savaştan hastalandık sözünüzü biraz açar mısınız?
- Konu sadece eli silahlı adamlar değil. Herkes birbiriyle kavga halinde, dilimiz şiddet dolu. Sayın Devlet Bahçeli, zarif bir insandır benim bildiğim kadarıyla, ama 'akil insanlar' için herhangi bir insanın bile kullanamayacağı kadar ağır ve kötü hakaretler kullanıyor, hedef gösteriyor. Bir tür linç kampanyasına ön ayak oluyor. Alt alta yazsa neler söylediğini; kendisinin de sonuçtan çok hoşlanacağını zannetmiyorum. Arkasında hiç bir örgüt ya da parti gücü olmayan, sözünden ve kaleminden başka bir desteği bulunmayan bu insanları örgütlü bir gücün karşısında savunmasız kılıyor. Bu kadar insanın vebalini, sorumluluğunu üzerine alıyor.
- Bu süreç nasıl işleyecek?
- Yıllar alıyor bu tür barış süreçlerini inşa etmek. Akil insanların görevi iki ay. Kısa bir sürede elimizden geleni yapacağız. Halkın akilane duruşunun, barışın ve huzurun yeniden tesis edilmesinin ön şartı olduğunu düşünüyorum. 75 milyonla yürünecek bir yol bu. Tabanın akilliğinin ortaya çıkarılması önemli. Geniş kesiminin aslında iyiye, doğruya doğru yönelmeye hazır olduğunu düşünüyorum. Ama bir takım endişelerin de ortadan kaldırılması gerekiyor.
'BARIŞ İÇİN BİZ DE VARIZ,' DİYENLERİ BEKLİYORUZ
- Marmara bölgesi grubu olarak öncelikle ne yapacaksınız?
- Her bir grup ve birey kendi yöntemini belirleyecek. Kimi televizyonlardan konuşmayı tercih edebilir, kimisi yerel dokulara nüfuz etmek yoluyla ilerleyebilir. Tabanı hareketlendirmekten ve kendi akillerini kendisi üreten bir sistemden yanayız. Havai fişek modeli gibi. Patladıktan sonra büyür ve kendi içinden saçılır ya bir şeyler, sonra da bütün gökyüzü aydınlık olur. Zincirleme reaksiyon yaratmak gerekiyor. STK'ların dahil olduğu ve yerelin kanaat önderlerinin liderlik ettiği bir toplumsal barış seferberliği için uğraşacağız. Ben MHP'nin de CHP'nin de barışa karşı olduğunu düşünmüyorum. Dünyanın hiçbir yerinde, bazı marjinallerin dışında, barış istemeyen insanlar diye bir kavram olamaz. Onlar da bu gruba inanmıyorlarsa bir an önce kendi akillerini ya da diyalog gruplarını kursunlar. Yöntemlerini belirlesinler. Toplumsal huzur için tabanda büyük bir seferberlik başlatılmalı. Bunu 'Barış için biz de varız,' gibi büyük bir kampanya haline dönüştürmek işe yarayabilir. STK'lar, iş adamları, TÜSİAD, MÜSİAD, bütün yerel meslek örgütlerinden sürece destek açıklamalarının gelmesini bekliyoruz. Halk barış için talep gösterdiği ve baskı kurduğu ölçüde eli silah tutan herkesin bir daha o silahı kullanmakta tereddüt edeceğini düşünüyorum.