Cumartesi günü Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in eşi Nevin Gökçek'in ev sahipliğinde düzenlenen bir organizasyona davetliydim. O organizasyonda aralarında benim de bulunduğum 12 kadına birer plaket verildi. Bütün ödül verilen kadınlar elbette ki birbirinden değerliydi. Ancak benim dikkatimi en fazla çeken, 40 yaşındaki Bakiye Coşkun oldu. Senelerce, bir kaza sonrası yatağa mahkûm kalan ve doktorların "7 yıl yaşar ancak" dediği kocasına bakmıştı. Yetinmemiş dışarıdan
ortaokulu ve liseyi bitirmişti.
EN İDEAL ÖRNEK...
Zaten kafamda, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle gazetede muhakkak bir şeyler yazmak fikri vardı. Düşündüm ve o projeye en uygun söyleşinin Bakiye Hanım ile olacağına karar verdim. Çünkü kadının yaşamdaki onurlu mücadelesini en iyi onun öyküsü üzerinden anlatabilirdim. O nedenle, "İşte kadın... İşte vefası... İşte dirayeti... İşte güzelliği!" dedirten bu ibretlik öyküyü bütün dünya kadınları adına kaleme aldım. Yaşasın 8 Mart!
Kocanın geçirdiği o talihsiz kaza hangi yıl oldu?
1992'de... Evlendikten 2 yıl sonra... Doktorlar, "Kendini hazırla. Çünkü kocan artık ayağa kalkamaz. 7 yıl ya yaşar, ya yaşamaz" dediler. Tam 1 yıl hastanede onunlaydım. Maddi ve manevi perişan oldum. Çünkü sigortası yetmediği için emekli olamamıştı.
DOSTLAR YARDIM ETTİ
Peki ne yaptın?
Sağolsun dostlar bizim için fitre ve zekat topladılar hep... Hastane günlerini öyle atlattım. Eve çıktıktan sonra da evin içinde yapabileceğim işler almaya başladım. Çünkü onu o tarihlerde, o haldeyken yalnız bırakmam imkânsızdı. Ben olmasam yanında hiç kimse olmuyordu. O nedenle kâh etrafıma ayakkabı pazarladım, kâh evde ütü yaptım, örgü ördüm, dikiş diktim. Etraf da yardım ediyordu Allah için. O sayede biraz para biriktirebildim.
Öyle mi? Ne yaptın peki o paraları?
Ne mi yaptım? Önce gidip ehliyet aldım. Sonra da bir araba... Herkes şaşırdı. Dediler ki bu yoksullukla niye? Millet sandı ki ben araba sevdasına düşmüşüm. Oysa tek derdim yıllardır evin içine hapsolmuş kocamı dışarı çıkarmaktı. İnsan içine sokmaktı. Arabayla onu istediği yere götürüyordum. Haftasonu pikniğe ya da köyüne gidiyorduk. Evvelden mutsuz oluyordu. Bana, "Sen bunu hak etmiyorsun. Bırak beni git!" diyordu. Ne zaman ki arabayı aldık, ben direksiyonun başına geçtim, işte o zaman mutlu günlerimiz geri geldi.
Bir de çocuğunuz olmuş.
Evet. Kızımız var şimdi 8 yaşında. Hayat damarımız. Tek yardımcım o. Ben olmadığım zaman babasına o bakıyor. Altına sondasını veriyor, yemeğini yediriyor.
Sormak zorundayım. Kötürüm bir adamdan nasıl yaptın o çocuğu?
Oldu işte. Detayına girmeyelim. Sadece şunu söyleyebilirim: Kocam yatalaktı ama cinsel gücünü kaybetmemişti. Ama haklısın sormakta. Hamile kaldığımı öğrendiğimde etraf da çok şaşırmıştı. Kocam bile, "Aldıralım. Millet ne der? Yatalak bir adamdan nasıl çocuk olur? Bu başkasından" diye laf ederler dedi. Çok üzülmüştüm. Ama o arada çok yakın bir arkadaşımız, "Aldırmayacaksınız. O size Allah'ın bir lütfu. Bir kızınız olacak ve o kız size bakacak" diyerek destek oldu. Doğurmaya karar verdim ben de. Çok şükür ki Dilara babasının birebir kopyası. Bana zamanında, "Bu çocuk kimden acaba?" diyenlerin hepsi, kızım biraz büyüyüp babasına ne kadar çok benzediğini görünce gelip özür diledi, "Affet bizi" dedi.