Yaaa dur sen, aklıma ne geldi...
Geçenlerde Çeşme'nin sadece manzara ve ortam açısından en rakı-balık yapılası yeri Adabalık'ta kumsalda oturmuş ayaklar denizde çıp çıp, "Kavun mu peynirden peynir mi rakıdan" diye birtakım derin tartışmalara girmişiz.
Kerem, Aydın, ben... Bir ara baktım ay gökyüzünde tam çocuk kitaplarındaki ay dede ölçüsünde, Sülüman'ın yaptığı broşlar gibi duruyor.
Yalnız yeri yanlış!
Dedim ki bizimkilere; "Ay yanlış yerde duruyor!"
Susup anlamsızca yüzüme baktılar. Bir kaç saniye...
Sonra konuşmaya kaldıkları yerden devam ettiler.
ANLAMAK BAŞKA
"Yahu" dedim, beni dinlesenize! "Biz her dolunayda özellikle buraya gelmez miyiz? Geliriz. Peki, o ay koca bir portakal rengi çamaşır leğeni şeklinde şu tam arkamızdaki tepeden yükselmeye başlamaz mı? Başlar. Eee şimdi niye küçülünce başka bir yerden çıkıyor? Hem niye bu sefer tam tersi; ilk çıktığında küçük ve beyazken, batarken kocaman yarım portakal dilimine dönüyor?"
Yine sustular, yine boş boş baktılar. "Sen ciddi mi soruyorsun bunu?" dediler. "Evet" dedim; "Ciddiyim astronom efendiler. Çok biliyorsanız anlatın da anlayım."
Anlattılar. Yine anlamadım.
O oradan dönüyor, bu onun arkasından dolanıyor, oradan güneş doğuyor, buradan ay batıyor. E zaten yörünge de elips...
Ben de hâlâ cevap: "Tamam da ama niyeee?"
Baktılar olmayacak, önce duygularımı rencide edici birkaç mavra çevirdiler sonra da mevzuyu değiştirdiler.
Çok gücüme gitti.
Aslında bu durum farklı konularda ve farklı durumlarda hepimizde var.
Bir şeyin nedenini, niçinini bilmek başka, anlamak başka.
Yani bazı şeyleri biliyoruz da anlamıyoruz. Şimdi kimbilir sizi de şöyle bir sallasam neler düşer neler?
Hadi anlatın bakayım? Neleri kafanız basmıyor?