Siz bu satırları okuduğunuzda Altın Portakal'ın kazananları, kaybedenleri belli olacak. Ben ise şu anda sonuçları bilmiyorum. Ama gönlümün portakalları yönetmen Derviş Zaim'in Gölgeler ve Suretler filmine ve onun Kıbrıslı başrol oyuncusu Osman Aktaş'a gidiyor... Tarih dersleri 1960'ların Kıbrıs'ını anlatmaz. 1974 Barış Harekatı'na giden süreçte Ada'daki Türkler'in neler yaşadığını bugünün gençleri bilmez. Derviş Zaim, Gölgeler ve Suretler'de hem filler tepişirken ezilen çimleri anlatmış hem de bunu yaparken tam ortada durabilmeyi, hamasetten uzak kalabilmeyi başarmış. Yüz metre arayla hem kilise hem cami bulunan köylerde, huzur içinde yaşayan iki farklı din ve kültürdeki insanların birbirlerini, karşıdakinin diliyle selamladığı günlerden, vahşete ve kaosa nasıl sürüklenildiğini çarpıcı sinema diliyle anlatmış. Ve hepsinden önemlisi, pergelin ayağını o günlerin Kıbrıs'ına koyup, bugünün Güneydoğu'suna bir çentik atmış. Zira kışkırtılan halklar çatıştığında, tıpkı filmde olduğu gibi en önce masumlar ölüyor... Ve bugünün karanlık gölgeleri, surete büründüğünde vakit çok geç oluyor... Veli karakterini harikulade oynayan Osman Aktaş'a da kocaman bir bravo. Ama beni asıl etkileyen, Rum oyuncu Popi Avraam ve arkadaşlarının kariyerlerini riske atarak KKTC'de çevrilen bir filmde rol alma yürekliliğini göstermeleriydi. Tüm dayatmalara ve belki de tehditlere rağmen her gün sınırı geçip, KKTC'deki sete gelmişler ve bu insanlık dramının yeni kuşaklara anlatılmasına yardımcı olmuşlar. Keşke Emir Kusturica'yı şiddetle eleştirenler, buraya gelip Popi'ye bir buket çiçek verebilselerdi. Malum, protestoya pek gönüllüyüz de, iş alkışlamaya gelince nedense elimiz pek korkak...