Dünya Kupası sayesinde tanıdığımız vuvuzelaya "Afrika Zurnası" diyorlar. Bence zurnaya ve zurnacılara hakaret! Zira "mi" sesinden başkasını çıkarmıyor. Herkes olanca gücüyle üflüyor, arı kovanını andırır biçimde tekdüze bir ses kulakları tırmalıyor. Nerede benim zurnam, klarnetim? Ama Dünya Kupası'nda beni vuvuzeladan daha fazla sıkan bir tekdüzelik var: Futbolun "tek tip" hale gelmesi... Bakıyorum da İngiltere ile Sırbistan'ın futbol anlayışı arasında fark yok. Danimarka ne oynuyorsa, Almanlar da aynısını oynuyor. İtalya, Arjantin hatta Brezilya bile sadece "mi" sesi çıkartıyor. Oysa eskiden öyle miydi? Takımlarla beraber, ekoller de çarpışırdı. Latinler başka oynardı, kıta Avrupa'sındakiler başka. "Ada futbolu" diye bir kavram vardı mesela... Şimdi "kontrollü oyun" diye bir şey icat ettiler. Futbolu yeknesaklıktan öldürmek için... "Biz topu ayağımızda tutalım da nasılsa rakip bir hata yapar" anlayışı, dünyanın bu seyretmesi en zevkli spor dalını kesen bir hızar sanki. Yani futbol, bindiği dalı kesiyor, kimsenin haberi yok. Bu görüntünün ardından ben de azılı bir "globalleşme karşıtı" oldum. Evet, globalleşmeye karşıyım. Özellikle de futboldaki globalleşmeye... Diğer yandan sözde "futbol" diye mahkum edildiğimiz bu yavanlığı izlerken, herkes gibi ben de "Ahh" çekiyorum, Türkiye bu turnuvada olmadığı için... Maç döndüren, risk alan, yüreğiyle oynayan, futbolun sürprizler oyunu olduğunu hatırlatan, bizim gibi renkli bir takıma çok ihtiyaç vardı Güney Afrika'da. Orada olmalıydık. Kesin olmalıydık. Zurnada peşrev olmaz olmasına da futbola da biraz peşrev yakışırdı hani...