Büyük kentlerde ekonomik zorluklar, iş yoğunluğu, trafik işkencesinin getirdiği zamana karşı yarış, televizyonun hayatlara hükmetmesi ve diğer faktörler komşuluk ilişkilerini zedeledi. Apartman insanları, ormandaki ağaçlar gibi kalabalık ama "tek başlarına" yaşıyorlar. İzlediğim bir televizyon reklamı ise unuttuğumuz bir adetimizi hatırlattı bana. Bir pirinç firması "iki paket alana bir paket bedava" kampanyasına hoş bir anlam yüklemiş. Reklamda diyorlar ki; "Üçüncü paket komşu hakkı..." Bir ev hanımı, marketten aldığı üç paket pirinçten birini, kapı komşusu olan bekar öğrenciye veriyor, "komşu hakkı" niyetine... Hâlâ yaşatılıyor mu bilmiyorum ama ben bu adetin son zamanlarına yetiştim. Pazarda alışveriş yapılırken iki kilo elma da komşu için alınırdı. Ya da masa örtüsü bakılırken, göz ucuyla da komşunun ev dekorasyonuna uyacak bir tane aranırdı. Bana o günleri hatırlatan pirinç reklamını işte bu yüzden çok sevdim. Pirinç, bizim kültürümüzde "kutsal" addedilen, son derece kıymetli bir besin maddesi. "Komşusu açken, tok yatan bizden değildir" sözü de bize ait. Adetlerimizi, düsturlarımızı unutmayalım. Aksi halde, "Ayıkla pirincin taşını..."