Yolculuk sırasında tesadüfen rastladım Daum'a... "Bu sene şampiyon olur musunuz?" dedim, "Umurumda bile değil" dedi. Şaşırdım. "Takım ruhunu oluşturabildiniz mi?" diye sordum, "Yeni komilerin alışmasını bekliyorum" diye yanıtladı. "Demek ki, yabancı transferlere Almanca'da 'komi' deniyormuş" diye düşündüm. Sonra konuştuğumuz kafeteryadaki garson, "İki yandan çarklı yaap" diye seslenince, Daum kalkıp, çay ocağına girdi. Siparişleri bir tepsiye doldurup, masalara servis yapmaya başladı. "Ne mütevazı adam. Özel dostlarını kafeteryada ağırlıyor, üstelik servisi de kendi elleriyle yapıyor" deyip, içten içe takdir ettim Alman teknik direktörü... Sonra dikkatlice baktım... Sanki gençleşmiş gibiydi. Saçlarının ve bıyıklarının daha gür olduğunu fark ettim. Ayrıca mükemmel derecede Türkçe konuşuyordu... Tamam, tamam, geyiği burada bitiriyorum. Benim konuştuğum, Christoph Daum'un Bandırma şubesi Erbil Kömür'dü. Daum'a ikizi gibi benzeyen, (Hatta Daum'a Daum'dan daha çok benzeyen) 49 yaşındaki Erbil Kömür, Bandırma İDO İskelesi yanında "Bandırmalı Daum'un Yeri" adlı bir kafeteryayı işletiyor. Sadece kafeteryayı mı, gelen geçen herkesi işletiyor!.. Ben de feribot saatini bekleyene kadar Erbil ile sohbet edip, maceralarını dinledim. Bandırmalılar'a artık kendini Daum diye yutturamıyormuş. Zira yörede herkes onu tanıyormuş. "Ama" diyor Erbil, "İstanbul'a geldiğimde yolda yürüyemiyorum. Geçenlerde Beyoğlu'nda imza dağıtmaktan yorgun düştüm..." Yolunuz Bandırma'ya düşerse, Daum'un bir demli çayını içmeden geçmeyin...