Günler ne kadar çabuk geçiyor değil mi? Osman Yağmurdereli aramızdan ayrılalı bugün tam bir yıl oluyor. Ama bir de ailesine sorun, günler çabuk mu geçmiş? Girdiği her ortamı neşeye boğan, etrafına hep pozitif enerji saçan, acıda da sevinçte de dostlarının omuz başında duran, şefkatli, duygulu, iyi insan Osman Yağmurdereli'nin evinde bıraktığı boşluğa 365 gün boyunca bakmak kolay mı? Eşi Esin Yağmurdereli ile konuştuk geçenlerde... Sesinde hüzün ile mutluluğun sarmaş dolaş olduğunu fark ettim. Osman ağabeyin vefatından sonra Yağmur Ajans'ın yaptığı ilk dizi Hicran Yarası, Devrek'teki yarışmada yılın dizisi seçilmiş. Ayrıca dizide rol alan Miraç Eronat ile Murat Daltaban da yılın en iyi dizi oyuncuları seçilmişler. Devret Baston Festivali deyip, geçmeyin. Birinciler, 2 bin 500 sıradan televizyon izleyicisinin özgür oyuyla seçiliyor. Yani en saf, katıksız, karşılıksız, menfaatsiz ve "gerçek" ödüllerden biri. Esin Hanım'ın hüzne bulanmış neşeli sesinin anlamını biliyordum. Zira Osman ağabey için en büyük mutluluk; yaptığı işlerin, özellikle de dizilerin tutulması, beğenilmesi, takdir görmesiydi. Eminim Hicran Yarası'nın bu başarısıyla bulutların üzerine şöyle daha bir keyifle yayılmış, yüzüne de o unutulmaz gülümsemesini kondurmuştur... Osman Ağabey ile en son Sessiz Gemiler dizisinin tanıtım toplantısında bir araya gelmiştik. Dizinin ilk bölümü gösterilip, salonun ışıkları yandığında koca Yağmurdereli'yi elinde mendil, gözlerini silerken buldum, Kendi yaptığı diziden etkilenip, ağlayacak kadar yufka bir yüreğe sahipti. Bir başka karşılaşmamız ise yıllar önceydi ve ikimiz için de az daha büyük bir felaketle sonlanacaktı. Büyü filminin galasında G-Mall'un sinema salonunda yangın çıkmış, birlikte bulunduğumuz salondan "ölüme çeyrek kala" kurtarılmıştık. Osman Ağabey günlerce hastanede yatmıştı. Son derece kanserojen olan yanık dioksin maddesini dakikalarca solumuştuk. Hastalığı süresince ailesi ile beraber kafamızda hep aynı soru işareti asılı kalmıştı: Acaba kansere yakalanmasında bu felaket dakikalarının etkisi olabilir miydi? Ya da o madde kanser sürecini hızlandırmış ya da tetiklemiş miydi?.. Bilemiyoruz. Kesin olarak bildiğimiz ise dünya iyisi bir insandan bir yıldır mahrum olduğumuz... Yaşasaydı, eski ünlü sanatçıların üçüncü sınıf otel odalarında ya da parkların banklarında kimsesiz ve çaresiz bir halde ölüp gitmelerine engel olacak bir sosyal sorumluluk projesinin mimarı olacaktı. Ve eminim yine hepimizi güldürecek, ağlatacak, heyecanlandıracak onlarca televizyon dizisinin altında yapımcı olarak imzası bulunacaktı. Bugün Aşiyan'daki kabri başında onu hep birlikte anacağız. Ve yine birbirimize aynı soruyu soracağız: "İyi insanlar niye erken göçüyor bu dünyadan?.."