Başbakan Erdoğan'ın Brüksel ziyareti yalnız Türkiye'de değil dünya basınında da genişçe duyuruldu. Erdoğan ile Türkiye'nin AB müzakerelerine başlatılıp başlatılmayacağında önemli bir rol oynayacak olan 6 Ekim raporu üzerinde "nüfuz" sahibi genişlemeden sorumlu Verheugen'in açıklamaları biz "karşıt" görüşçülerin içine bir az olsun su serpti. Zinayı suç olmaktan çıkaracak gerekli düzenlemelerin yapılacağını ima eden Başbakan Erdoğan, acaba zinayı suç olmasında ısrar eden hükümet üyeleriyle nasıl bir mutabakat sağlayacak? Bunu da zaman gösterecek doğal olarak. Peki madem zina ile ilgili düzenlemeler yapılacaksa tüm bu şamatalar niye yaşandı? Üyesi olmak istediğimiz AB ülkelerine neyi kanıtlamış olduk?
"TCK'ya işlense de işlenmese de zina denen meret bizce suçtur; siz karılarınızla ne yaparsanız yapın ama biz bu "vahşeti" böyle görmüyoruz" mesajı mı verildi? Yoksa "Yahu olur böyle şeyler bizim memlekette, siz yeter ki şu müzakere tarihi denen şeyi hele bir verin, sonrasını bize bırakın" mesajı mı? Zina, AB'nin hiçbir ülkesinde "serbest" ya da "yasal" değil ki zaten kardeşim. Ama zina yaparken yakalananlar illa da "hapsi boylaması" gerekmiyor. İnfaz kararını zaten zina yaparken yakalananların eşleri tarafından alınıyor. Zina suç sayılsa da sayılmasa da son söz aldatılan eşlerin olmuyor mu? Zina suç sayılsa da sayılmasa zina olaylarına son mu verilecek Allahaşkına? Samsun Belediyesi'nin memurları hala gençlerin peşinde mi değil mi, biz memleketten ırak kalanlar pek takip edemiyoruz. Ama burada da bir "yorum" yapmak gerekiyorsa belediye memurlarının gençlere "kardeşim öyle yol ortasında kucaklaşmayın" dedikleri genç sevgililerin, bu "uyarılara" anında itaat etmeleri ve sanki suç işlemiş gibi neredeyse özür dilercesine, kollarını sevgililerinin omzundan almaları daha da vahim boyutlar kazandırıyor. Aynı evvelki sene üniversite kapısından girerken, kulağına küpe olan erkek öğrencilerin, kapıdaki polisin "uyarılarına" itaat ederek kulağındaki küpeyi çıkartmaları ya da baş örtülü kızların kapı dışarı edilmesi gibi..