KIŞ UYKUSU *****
Nuri Bilge Ceylan'ın filmlerinde, karakterlerinin taşra-şehir hattında yaşadıkları gelgitlerle nasıl ruhsal ve düşünsel olarak savrulduklarını, bir aidiyet sorunu yaşadıklarını izleyip durduk. Mürekkep yalamış, sanatın farklı alanlarında kendini gösteren bu adamlar (yönetmen, fotoğrafçı, mimar) işlerinin ehli olsalar da, birikimleriyle modern dünyada söz söyleyebilecek durumda bulunsalar da kendi taşrasına yabancılaşmış olmanın, doğayla ilişkilerinin kesilmesinin ve onu var eden 'öz'den beslenememenin verdiği huzursuzlukla, mutsuzlardır ve kıvranıp dururlar. Kıyıya vuran hep bireysel hallerdir ama NBC'nin çerçevelerindeki resim aslında taşra kökenli birçoğumuz için çok tanıdık gelir.
Kış Uykusu'nda kıyıya vuran resim çok da bireysel değil. Daha büyük bir resim var karşımızda ve bu resmin içerisinde çok iyi elekten geçirilmiş bir memleket fotoğrafı var.
Kış Uykusu'nun baş karakteri Aydın (Haluk Bilginer) bir tiyatrocu ve kendi taşrasında yaşıyor. Ama diğer NBC karakterlerinden farklı olarak taşrasında kurduğu modern derebeyliğindeki bir 'kral' o. Kapadokya'da babadan kalma mülkler sayesinde kurulmuş bu krallıkta genç karısı Nihal (Melisa Sözen) ve kız kardeşi Necla ile (Demet Akbağ) birlikte hayatını sürdürürken, mülkiyetlerinin ve entelektüel birikiminin verdiği güçle çevresindeki herkesle iktidar mücadelesi içerisinde. Dışarıdan birikimli, yardımsever bir adam gibi görünüyor ama en yakınlarının gözünde 'bencil, alaycı, kibirli ve kinci' biri o.
İKTİDAR KURMANIN BİÇİMLERİ
Ceylan
Kış Uykusu'nda temel olarak gündelik hayattaki iktidar kurma biçimlerini anahtar olarak kullanarak iktidar- insan ilişkisi döngüsünün her türlüsünü resmetmeye çalışıyor filminde. Aydın üzerinden kadın-erkek ilişkilerinden sınıfsal çatışmalara, 'Türk aydınının' 'halk'la arasındaki gerilimden büyüklerle çocuklar arasında yaşananlara kadar çeşitlilik gösteren bir alanda, hayatımızdaki iktidar çarkını en küçük dişlisine kadar gösteriyor. Bunu yaparken Ceylan mülkiyetin, paranın, bilginin nasıl iktidar araçları olduğunu da yüzümüze vuruyor. Vicdan ve ahlakın ne olduğunu ve olmadığını tartışmaya açıyor. Bu tartışmada film taraf olmamaya çalışsa da Ceylan seyirciyi bir düşünce tüneline sokmaya çabalıyor. Bunu da başarıyor. Filmin meselesi, dertleri, ağır belki. Ama bu meseleleri ele alış biçimi Ceylan'a özgü olmakla birlikte anlatış biçimi yönetmenin diğer filmlerine göre farklılık gösteriyor.
Üç Maymun,
Bir Zamanlar Anadolu'da filmlerinde sinematografik ustalığını katmerlerken epik hikaye anlatımıyla flört eden Ceylan,
Kış Uykusu'nda hikayeciliğini daha da öne çıkartıyor. Bir edebiyatçı titizliği ile yaratıyor karakterlerini (Senaryodaki Ebru Ceylan katkısı yoğun şekilde hissediliyor). Onları bol bol konuşturuyor ve kamerasını daha hareketli kullanıyor. Önceki filmlerine kıyasla çok daha ritimli bir film ortaya kokuyor. Bir diğer fark da edebiyata hiç olmadığı kadar sırtını dayaması. Malum Ceylan'ın Çehov'a düşkünlüğü biliniyor ama
Kış Uykusu'nda Çehov yalnız değil. Shakespeare de Dostoyevski de karşınıza çıkıyor.
Kış Uykusu da böylece büyük bir roman-film olarak duruyor karşımızda. Ki şunu teslim edelim: Sadece Türkiye sineması için değil dünya sineması açısından da
Kış Uykusu sinema ile edebiyatın muhteşem buluşmalarından biri.
AHKAM KESEN AYDIN
Filmin unutulmaz sahnelerinden biri Aydın ile kız kardeşi Necla'nın atışması. Ki bu sahneyi unutulmaz yapan bilmediği konularda bile ahkam kesen aydın tipinin didik didik edilmesi. Bu sahne Şükrü Argın'ın "Tipik Türk Aydını, aşağıladığı toplumun bizatihi mensubu olmadığını düşünen tuhaf bir varlıktır" cümlesinin adeta sinemasal karşılığı. Filmin bir diğer altı çizilesi noktası da Aydın ile kiracısı din adamı Hamdi Hoca arasındaki ilişki. Aydın'ın o kibirli hali, Hamdi Hoca'nın (Serhat Kılıç) ezikliği memleketteki köklü kültürel fay hattının da yansıması. Film sınıfsal çatışmanın kültürel boyutunu bize hatırlatırken ve bu ilişki denklemindeki iktidar mücadelesini ortaya koyarken Nejat İşler'in oynadığı madenciye biçilen rol unutulacak gibi değil. Çünkü bu ilişkide son sözü bir işçinin söyleyeceğinin vurgulanması günümüz dünyası için son derece cesurca bir çıkış. Oyunculuklar konusundaysa herkes alkışı hak ediyor. Haluk Bilginer
Masumiyet'ten sonraki en iyi performansını ortaya koyuyor. Melisa Sözen kariyerinin en iyi performansını sunuyor. Demet Akbağ, Tamer Levent, Ayberk Pekcan, Serhat Kılıç, Nejat İşler ve Nadir Sarıbacak olağanüstüler. Seyirciyi insanın karanlık dünyasına doğru epik bir yolculuğa çıkaran
Kış Uykusu, güncel, politik, evrensel, zamanın iklimini yakalayan ama zamanının ötesine taşmayı da başaran bir film. Derinlikli senaryosuyla, ele aldığı temaları işleme biçimiyle, edebi haz vermesiyle sık sık atıfta bulunması muhtemel bu film üzerine, daha çok yazılıp çizilecek. Eminiz ki zaman içerisinde film daha da büyüyecek.
KIŞ UYKUSU NASIL İZLENMELİ?
Kış Uykusu 3 saat 16 dakikalık süresiyle sinemamızın en uzun filmi. Sinema izleme pratiği iki saatlik filmlere alışık seyirciler için bu süre tedirgin edici gelebilir ama filmin 'hissedilebilir süresi' o kadar da uzun değil. Nuri Bilge Ceylan'ın en ritimli ve akışkan filmi ile karşı karşıyayız. Lakin bu uzunluk meselesini de fazla abartmamak gerek. Çünkü
Kış Uykusu sayısız klasik filmin süresinden daha kısa. Mesela
Arabistanlı Lawrence 216,
Rüzgar Gibi Geçti 238,
Yüzüklerin Efendisi Kralın Dönüşü ise 201 dakikadır. Peki
Kış Uykusu nasıl izlenmeli? Uzun filmleri sinemada izlemek farklı bir deneyim olduğu gibi farklı bir ön hazırlık da gerektiriyor.
Kış Uykusu seyirciden algı açıklığı isteyen bir film olduğu için dinç bir zihinle izlemekte fayda var. Bunun için günün ilk seansında izlemenizi tavsiye ederiz. Lakin buna imkanınız yoksa kahve içmeden filme girmemenizi salık veririz. Aç karnına izlemek de sakıncalı olabilir. Neticede aralarla birlikte yaklaşık dört saatlik bir maraton sizi bekliyor. Filmden önce lavaboyu ziyaret etmeniz şart. Ama filme ne kadar konsantre olursanız olun yine de bir ihtiyaç molasına çıkma isteği oluyor. Filmi arkadaşlarınızla birlikte izlerseniz
Kış Uykusu'nun unutulmaz bir film sonrası sohbet etme olanağı sunacağını da garanti edebiliriz.
ALTIN PALMİYE'DEKİ TÜRKİYE FOTOĞRAFI
Altın Palmiye
Kış Uykusu'nun Altın Palmiye'li diğer filmimiz
Yol ile bir benzerliği var. Malum Şerif Gören'in yönettiği, Yılmaz Güney'in senaryosunu yazdığı
Yol, 1980 dünyasında Türkiye'nin nasıl koca bir hapishaneye dönüştüğünü anlatır bize. Gelenekleri, tabuları, sosyal ve ekonomik çarkı, feodal yapıyı bireysel özgürlüklerinin önündeki engeller olarak ortaya koyar.
Kış Uykusu da 34 yıl sonra bir Türkiye fotoğrafı çekiyor. 'Özgürleşmiş'gibi görünen kadınla erkeğin durumunu, 'aydın' ile 'halkın' kültürel fay hatlarını, kapitalist sistemin sınıf farklarını nasıl derinleştirdiğini ortaya koyuyor. İki filmin koyduğu iki fotoğrafı arka arkaya koyunca da Türkiye'nin geçirdiği süreç ortaya çıkıyor.