"Dünya karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir." Yazar Vivet Kanetti, ressam Ömer Uluç'la tanıştığında 24 yaşındaydı. Ömer Uluç ise 47! Vivet, tereddüt etmeden onun gemisine bindi ve birlikte 30 yıl geçirdiler. Kimi zaman fırtınalı, kimi zaman dingin, birlikte geçen bu hayatta, karşılaştıkları fırtınalarla değil, ürettikleri eserlerle var oldular hep. Ömer Uluç aramızdan ayrılalı üç buçuk sene oldu. Vivet Kanetti de bu üç buçuk yıl boyunca eşine verdiği sözü yerine getirmek için kapandı. Geçtiğimiz aylarda beni arayıp Uluç'la 2001 yılında yaptığım söyleşiyi kitabında kullanmak istediğini söyleyince, Vivet'ten ilk röportajı yapma sözü istedim. Kitabı okuyunca Ömer Uluç'un sözlerinin tazeliği karşısında şaşıracaksınız. Nefes kesici bir hayat macerasının tanığı olacaksınız. Son sayfalarda göz yaşlarımı tutamadım. Kitabı özgün yapan dokunuşlardan biri de editör Ayşegül Sönmez'in. Çok değişik bir kitap olmuş Umut Burnu'ndan Dolaşarak! Aynen Ömer Uluç gibi!
- Özgün bir kitap olmuş. Elinize sağlık. Roman tadında. Son sayfalarında göz yaşlarımı tutamadım. Bu kadar yaratıcı, kendini hep yenileyen, çok çalışan, üreten Ömer Uluç'a ölümü yakıştıramıyor insan... Neden böyle bir kitap yapmak istediniz?
- Birlikte geçirdiğimiz 30 yıl boyunca, ara ara Ömer 'Senin daha işin var, daha kitabımı yazacaksın,' der; ben de ona 'Olur, yazarım. Hatta en iyisi, birlikte yazarız,' derdim. Bunlar, insanı bağlayan sözler. Hele benim gibi bir rahibe yeğeniyseniz. Bu süreçte o yanımı daha iyi keşfettim. Neticede, üç buçuk yıl sonunda Ömer'in kitabını yazmadım ama, sanırım daha iyisini yaptım. Onun 30 yıl boyunca hiç durmamış sanatsal ve düşünsel macerasını, zekasını, mizahını, bir ömre birkaç hayat ve koskoca bir çalışma sığdırışını kendi sesiyle aktarmak istedim. Farklı kişilerle yapılmış diyaloglarla ilerleyen bir çeşit otobiyografi oldu kitap.
- Sanatseverler, koleksiyonerler, resim piyasası ve Türk görsel sanat tarihi için de önemli bu kitap. Her söyleşide açık sözlülüğüyle bu sektörün aktörlerini şaşırtıyor Ömer Uluç...
- Sanat Türkiye'de büyük kopukluklara uğramış bir hikayeye sahip. Bu ülkenin dramları, trajedileri, anlaşılmazlıkları var; fakirliği var, bunu yırtma isteği var, arzuları var, özenmeleri var... Ömer tüm bunlar üstüne alabildiğine değişik düşünmüş, kendini sözel olarak da ifade edebilmiş bir sanatçı. Otobiyografik kurgusu bir yana, geniş kapsamlı bir kaynak özelliği var Umut Burnundan Dolaşarak'ın. Çok kişiyi hayretler içinde bırakacağına eminim. Her konuştuğu kişiyle başka alanlara dalmış, farklı kapıları aralamış. Her söyleşi Ömer'in ayrı bir yönünü ortaya sermiş, o nedenle her birinin değeri büyük. Örneğin, senin yaptığın söyleşide, 'Kimlerin duvarlarında eserlerinizin asla bulunmasını istemezsiniz?' diye sormuşsun. O da olağanüstü bir cevap vermiş bence: 'Kenan Evren, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit.' (Gülüyor.)
BİR ADAMIN KAHRAMANCA YOLU
- Akademiye, kurallı olan her şeye karşı bir duruşu vardı. Günlük hayatta da öyle miydi?
- Evet. Hayatının sonuna dek tepkisi var akademiye, hatta her tür akademizme. Sanatta her an sıfırdan başlanabilmesinden yana. 12 Eylül, siyasi açıdan büyük baskı ve keder atmosferiyle gelirken, burjuvaziye de bir sosyal rahatlama getirmişti. Türkiye'de resim piyasası giderek süratlenecek adımlarla oluşmaktaydı. Ömer 50 yaşına yakındı o sıralar ve kimi galericiler 'Şu resmin beğenildi, birkaç adet daha o türden yapsan,' gibi şeyler söylediklerinde, sakin ve kararlı bir şekilde, 'Hemen buradan basıp gitmeliyiz,' dedi bana. Piyasa baskısına göre çalışmaya niyetli değildi. Yaptığı işin özgünlüğüne güveniyor, onu uluslararası arenada özgürce sürdürmek, mümkünse sergilemek ve yüzleştirmek istiyordu. Bu müthiş romantik ve heyecan verici geldi bana. Bir adamın kendi alanında kahramanca bir yolu seçmesi ve 'Gel, bu yola seninle birlikte çıkalım,' demesi... İşte böyle çıktık yola.
- Son günlerinde bile 'Geç kalmış ülkenin geç kalmış ressamı olmak istemiyorum,' diyor...
- Evet. Hep mücadele, ona coşku verecek yeni bir yol, yollar... Daha özgürce sanat yapabileceği, dünyadaki çağdaşlarıyla işini karşılaştırabileceği bir ortamda çalışmak istedi.
İlişkimiziüçüncü kişiler anlayamaz
- Bu yazıları toplarken, okurken Ömer Uluç'la yaşadıklarınız tazelenmiştir. Özlüyor musunuz sizin Ömer'inizi? - Ah Tuluhan! Tam Fellini'nin 'Aaa! Gündüz vakti sorulacak sorular mı bunlar?' diyeceği bir anına geldik konuşmamızın. Bu soruları öyle bülbüller gibi yanıtlayan biri olsam roman vesaire yazma eziyetine katlanmazdım inan. Henüz erken bunları konuşmak için. Bunları tartmak, onlardan herkese bir şeyler ifade edecek bir yazı türü ortaya koymak için azıcık daha beklemek gerek. - Bu kitapta fark ettiğim bir şey daha var: Sizin Ömer Uluç için yaptığınız fedakarlık... Sizden de beslendiği görülüyor. İki yaratıcı insan... Ama yazar kadın, ressam eşi için biraz daha kendini arkada tutmuş gibi... - Yok yok... İki kişinin, hele bizimki gibi uğraşları ve hayatları olan iki kişinin ilişkisi tüm hava muhalefetlerine rağmen 30 yıl sürebilmişse ve kopmamışsa, mutlaka karşılıklı olan önemli bir etkileşim söz konusu. Karşılıklı bir beslenme... Üçüncü kişilerin kolay anlayamayacağı... Aslında kimsenin anlaması da şart değil. - Ömer Uluç yazar Vivet Kanetti'nin hayatına nasıl dokunmuştur? - Kitabın adı, Ömer'in eski desenlerden birine verdiği addan geliyor: Umut Burnundan Dolaşarak... Ömer'den öğrendiğim en önemli şey, düşsem bile her seferinde yeniden kalkabileceğimdir.