Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hafta sonunda yaşadığımız terör saldırısının hemen ardından dışarıya yönelik yaptığı şu açıklama yeni dönemin karakteristiğini çok iyi özetliyordu:
"Yapmacık destek açıklamalarına ihtiyaç yok. Yanımızda kimse olmadığını biliyoruz, yasımızı yalnız tutacağız."
Evet, üzerinde yaşamak için hakikaten ağır bedel ödemek zorunda olduğumuzu anladığımız bu coğrafyada bir başımızayız. Tıpkı, Kurtuluş savaşı yıllarında olduğu gibi...
"Mış" gibi yapma devri bitti artık. Adına "Uluslararası toplumu" denen işgalcilerin bu topraklarda meşruiyetini sağlayan siyaseten doğruculuk masalları bir bir çöpe gidiyor.
PKK-PYD teröristlerine Ortadoğu'daki "kadim müttefikini" vursun diye açık açık silah veren, FETÖ'ye kucak açan ABD'nin muktedirleri düşman olarak karşımızda...
İnsanlarımız, AB ülkelerinin koruyup, silahlandırdığı teröristler tarafından şehirlerimizde katlediliyor.
NATO'su, BM'si, IMF'si şusu busu bizim gibi ülkelerin en altında kaldığı yeni dünya dengesizliğini korumakla yükümlü.
Yani bugün Halep'te, yukarıda saydığım mekanizma tarafından katledilen insanlar kadar güvendeyiz en fazla.
Bize biçtikleri akıbet bu!
Ne var ki bu bir "uyan ey ahali" yazısı değil.
İsteyen, ülkenin ana muhalefet partisini FETÖ desteğiyle ele geçirip seçmenlerinin temsil hakkını gasp edenler gibi teröristi değil, teröristleri kızdıranlara kafayı taksın.
İsteyen de sandıkta halkın sarıldığı iktidarı devirmek pahasına Suriye'ye çevrilmiş bir Türkiye'de abad olacağının hesabıyla sarhoş olsun.
Nasıl olsa sonunda hesabını herkes kendisi ödeyecek.
Ama şunu peşinen söyleyeyim. Türkiye gibi hepimiz gibi tek başımıza olsak da aynı zamanda baş başayız.
Dolayısıyla son sığınağımız olan bu toprakların, kimilerinin Alman hesabı yurtseverliğine kurban gitmesine de izin vermeyiz.
Asla!
Evet, bu halk bu sefer çok kararlı.
Kafasında soru işareti olan varsa sokağa çıksın her hangi bir vatandaşa ülkesi için ödeyebileceği bedelin sınırının ne olduğunu sorsun, sözünü ettiğim dik duruşun, ortak aklın ne olduğunu net şekilde anlayacaktır.