Gencecik, pırlanta gibi çocuklarımız, Beşiktaşlılar, Bursasporlular o gece Vodafone Arena'da güvenle maç izlesinler diye kapının önünde nöbetteydiler yine.
Bizi korumak için. Ve canlarıyla kanıtladıkları gibi, gerektiğinde ölümü göze alarak...
Evet, tek cümleyle, polislerimiz o gece bizim için öldüler.
30 polis, 8 sivil şehit...
Bu saatten sonra artık biz de katılıyoruz adımıza tutulan "nöbete."
Bu bir jest ya da tercih değil zaten. Uzun zamandır, "aman siyaseten doğruculuk kırbacı üzerimizde şaklamasın" diye savsakladığımız yurttaşlık görevimiz.
Ama asla bazı provokatörlerin çağrı yaptığı gibi, polislerin, hukukun işine soyunarak, sokağın düzenini aksatarak, kritik bölgelerde türlü bahanelerle toplanıp kendimizin ve başkalarının can güvenliğini tehlikeye atarak değil.
Tam aksine, şimdi bize düşen, polisin iş yükünü hafifletmek, ona ayak bağı olmamak, elimizden gelen yardımı esirgememek...
Biri bomba koyup hepimizi öldürmesin diye kurulan arama noktalarının hemen girişinde, "sen benim kim olduğumu biliyor musun pozlarımızı" vestiyere asarak işe başlayabiliriz mesela.
Doğru, sadece işimizi yapacağız aslında. Biz, kendimizi, yaşam alanlarımızı, bizim için çalışanları sahiden sahiplenip gündelik yaşantımızı sürdüreceğiz; sonrasını devlete, siyasete bırakıp gerektiğinde hesabı da soracağız.
Özetle canlarımıza eğilmeden bükülmeden adam gibi sahip çıkacağız, vatandaş olacağız yani.
Dün sosyal medyada vatandaşlar en güzel yerinden başlamışlardı nöbete. Pek çok kişi gün içinde karşılaştığı polislere sarıldığını yazıyordu.
Başımız sağolsun!
***
Çok değil, AB'deki Amerika'daki kadar...
İzlemişsinizdir, Beşiktaş'taki terör saldırısının görüntülerinde, canlı bombanın yaklaştığını fark eden iki polisin şüphelinin üzerine doğru gittikleri görülüyor. Ardından karşı kaldırımdaki polis arkadaşları da durumun ciddiyetini anlayıp şüphelinin yanına yaklaşıyorlar. Terörist o anda üzerindeki bombayı patlatıyor.
Polisler sesle ve işaretle şüpheliye "dur" ihtarı yapıyorlar. Ama terörist durmayınca "yetkilerine" davranmıyorlar ya da davranamıyorlar. Kimilerinin "nefes almayacak kadar hissettiğini" söylediği OHAL var ya memlekette!
Olayın neden böyle geliştiğini tam olarak bilemeyeceğiz elbette, artık aramızda değil bu kahramanlar. Belki "duymamıştır, masum birine zarar vermeyelim" diyerek böyle davranmışlardır.
Düşünürken bile içimizi acıtan bu sorudan kurtulmanın tek yolu "boşlukları doldurmak."
Bunun için AB ve ABD vatandaşları için hak sayılan güvenliğin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için lüks olmadığını daha cesur haykırmalıyız. Bu devletlerde uygulanan "demokratik standarda" sahip güvenlik uygulamalarını ve tedbirlerini biz de talep etmeliyiz.
Bizlerin, polisimizin canı patlıcan mı?
***
Bagajları çok dolu
Yine terör saldırısıyla sarsıldık ve yine bazılarımız eloğlunun esirgemediği bir içten başsağlığını kardeşinden esirgedi.
Derelerden dolandı, "ölüye yattı" ya da meşhurlarımızın yaptığı gibi, katili kınamadan işi evrene havale etti. Faile dair, öznesi özenle gizlenen kozmik beddualar etti.
Muhtemelen bagajları çok dolu, ondan. PKK deseler biri kızacak, FETÖ deseler öbürü.
İşleri zor.
Haklısınız, zaten insan olmanın kolay olduğunu kimse vaat etmedi ki kimseye.