AK Parti ve MHP'nin uzlaşmasıyla hazırlanan anayasa paketinin ayrıntıları dün itibariyle tartışılmaya başlandı.
Milletvekili sayısının artırılması, askeri yargının kaldırılması ve HSYK seçimleri gibi önemli konularda değişiklikler öngören paketin en merak edilen kısmı ise kuşkusuz Cumhurbaşkanı ile ilgili maddeler.
Medyada yer aldığı kadarıyla pakette Cumhurbaşkanın konumu ile ilgili şu ayrıntılar yer alıyor:
Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olacak ve başbakanlık kalkacak.
Cumhurbaşkanının partisiyle ilişkisini kesme zorunluluğu kalkacak. Ancak parti üyeliği 2018'de başlayabilecek.
Cumhurbaşkanının 2019'da başlayacak şekilde "cezai" sorumluluğu olacak. Yüce divana sevki için de kademeli bir formül öngörülüyor.
Nihayet ve de oh be!
Eğer Meclis'te bir aksilik olmaz da halk bu işe onay verirse;
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren varolan ancak "mış" gibi yapılarak kabul edilmeyen fiili durum yasallaşacak... Cumhurbaşkanları, gözümüzün içine baka baka, içinden çıktıkları partiyi "yolda görse tanımayacakları" masalını anlatmak zorunda kalmayacaklar.
Ve hepsinden önemlisi, yürütmenin projelerinin, icraatlarının önüne "döşenen barikatlar" yıkılmış olacak...
"Biz söyleriz Meclis seçer, nasılsa halkı karıştırmayız" diye "sınırsız yetki ve sınırsız sorumsuzlukla" donatılmış olan Cumhurbaşkanlığı makamı, "yetkisiyle" orantılı şekilde "sorumlu" da olacak.
Mevzuu mevcut Cumhurbaşkanımız üzerinden tartışıp, bu reformun Türkiye demokrasisine ve kalkınmasına yapacağı katkıyı ısrarla gizlemeye çalışanlara rağmen sanırım bu kez tamam!
***
CHP'nin medya parazitleri
Hürriyet'in
"yeni baş kırosu" CHP'nin
"etkisiz, umut vermeyen, neresinden tutsan dökülen bir parti" olmasına karşın çok
eleştirilmesinden yakınmış. CHP
azıcık bir çıkış yapsa olacakları da
"hayal bile edemiyormuş."
Biliyorsunuz, bu ülkede CHP hakkında
kelam etme tekeli kendilerinde.
"Babalarının partisine" yalnızca onlar akıl verebilirler. Hatta daha ileri gidip partiye vekil, genel başkan yardımcısı ya da sözcü bile
"atayabilirler."
Verdikleri sokma akılla, yılların CHP'sinin ne hallere düştüğüyse ortada.
Hatırlayın, Deniz Baykal FETÖ'nün kaset kumpasıyla devrildiğinde de
"CHP'ye sahip çıkmak yerine" paraşütle inen yeni genel başkana sarılmışlardı.
Gerçek demokratlar siyaset dışı bu müdahaleye, FETÖ darbesine karşı çıkıp partinin yanında dururken onlar, Pensilvanya'nın komplosunu anında
"hazmetmiş" hatta piarını yapmaya soyunmuşlardı.
Tufan Türenç'in ve Oktay Ekşi'nin Kılıçdaroğlu'nu masaların üzerine çıkarak alkışladığı günlerde gazeteye atılan
"Çok çalışacağız",
"Hedef yüzde 40" manşetleri hâlâ hafızlarımızda.
İşte bu yüzden CHP'nin daha sağlıklı ve etkin bir muhalefet yapması için yapılan eleştiriden ödleri kopuyor.
Çünkü böyle bir CHP, medyaki iktidarlarının sarsılması, pijamalı patronlarının işlerinin aksaması anlamına geliyor.
Ama her ayrıntısı kabak gibi ortaya dökülmüş bu kirli ilişkiler ağına rağmen asla pişkinliği elden bırakmıyorlar. Oturup partiyi ve seçmenleri,
"hiçbir seçimde tutmayan öngörüleriyle, tahminleriyle, analizleriyle nasıl felakete sürüklediklerinin" öz eleştirisini vereceklerine üste çıkmaya çalışıyorlar.
"Azıcık çıkış yapıp" medya patronlarının paranoylarıyla değil halkın gerçek sorunları ve talepleriyle uğraşan bir ana muhalefetin
"gerçekte kim için kâbus" olduğunu anlamak için bu zevatın "CHP hayallerine" bakın yeter.
***
Sesimi duyan var mı?
Dün Turgay Ciner'in Siirt'in Silvan ilçesindeki göçen madeninde bir işçinin cesedine daha ulaşıldı. 2 işçimiz ise hala toprak altında. Medya ve sendikalar ise oralı bile değil.