Eskiden "dünya savaşı" yerine "paylaşım savaşı" ifadesini daha sık kullanırdık. Bu tercih kimilerine "entel çıkıntılık" gibi gelse de aslında gizlenen bir gerçeğin unutulmaması için işlevseldi.
Zira ne Birinci Dünya savaşı, ne de ikincisi milletlerin, devletlerin birbirine husumetinden çıkmıştı.
Kaçınılmaz değillerdi. Her iki savaş da devletlere hükmeden dev sermaye tarafından planlanmış, hazırlanmış ve yaşama geçirilmiş "olağanüstü durumlardı." Ama pazar için, petrol planları için savaşacak insan bulamayacaklarından hazırlık yapmaları gerekliydi. Bu yüzden savaşlar öncesinde, suikastlarla, terörle, toplumsal olaylarla, medya manipülasyonuyla, "sivil toplumla" devletlerin savaşa dahil olması için zemin hazırlandı.
Evet, aynı bugün gibi... 65 ülke, sınırlarının bile olmadığı topraklarda savaşıyor.
Gerekçe yine demokrasi, insan hakları... Ve nedense yüzyıl sonra yine aynı coğrafyada... Ortadoğu'da...
Acı olan, ülkelerine, hayatlarına, geleceklerine, canlarına kastedilenlerin bu kavgayı kendilerinin sanıp katılması.
İktidarını, milyonlarca vatandaşını öldürmüş ABD ile "çalışmaya" borçlu olan Irak Merkezi Hükümeti Başkanı Abadi'ye bakın örneğin.
Ülkesini başına yıkanlara değil, 2003'te ABD'ye Irak'ı bombalasın diye üs vermeyen komşusu Türkiye'ye dikleşiyor.
Esad'ın ve Suriye'sinin durumu da farksız.
Fiilen işgal edilen ülkelerdeki "direnişlerde" de ölenler hep o ülkenin insanları; "düşman" askerlerinin burnunun kanamasıysa istisna.
Türkiye de içerden dışarıdan dört koldan bu hale getirilmek istendi, isteniyor. Yüzyıl önce de birliğini koruyarak emperyalistleri def eden bu medeniyet bu kez başaramasın, Irak olsun, Suriye olsun isteniyor.
Biz direneceğiz!
Sınırlarımızın ötesindeki kuklalara inanıp ateşe benzin olanlarsa acaba ne zaman durup düşünecekler?
"Yahu ölen biz öldüren biz bu ne biçim kurtuluş savaşı" diye.
***
Bitse de gitsek
Ortadoğu'daki bu son savaşın da sorumlusu ABD. Yeni dönemdeki enerji ve para hedeflerini tutturmak için giriştiği içteki mücadelenin bedelini bize ödetiyor.
Yani biz Ortadoğuluların öldüğü bu savaşın gerçek tarafları, kendi planlarını kabul ettirmek isteyen ABD'nin muktedirlerinden başkası değil.
Dolayısıyla karışık olan aslında buralar değil, karışıklığı gidermek için buralara gelen ABD'nin içi!
Yarış kıyasıya. Gizli yazışmaları nedeniyle başı FBI ile derde giren Hillary Clinton'ın yardımına Obama koşuyor. Onun için oy istiyor. Trump ise günden güne arayı açıyor.
8 Eylül bir an önce gelse de sandık kurulsa ve artık hangisi kazanacaksa kazansa, bu iş bitse. Bizler de en azından, başımıza yeni dönemde hangi belanın geleceği konusunda kaygılarımızı giderir, biraz rahatlarız.
***
Yetmez ama Trump!
Dünya düzeninin dinamiğidir. Düzen değişir ama "üzülen" değişmez.
Haliyle ABD seçimlerinden çıkacak sonucu "bana seçilmişler gibi" heyecanla bekleyenlerden değilim.
Ama illa bir tercih yapacaksam, Trump derim!
Zira Hillary Clinton seçilirse ABD'nin Ortadoğu politikaları aynen devam edecek.
Darbe, savaş vs.
Trump'ın ise ne yapacağını bilmiyoruz.
Ama en azından o gelirse eskinin değişeceğinden eminiz.
***
İyi haber!
Yazının sonlarına doğru ajansa, ABD'nin ve Türkiye'nin PYD'nin Münbiç'ten çıkarılması konusunda anlaştıkları haberi düştü.
Güzel haber.
Ama Ankara tahliye denetimini sıkı tutmalı.
ABD üniforması giymiş PYDPKK'lılara dikkat!