Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

Tarık Akan...

Tarık Akan'ın filmleriyle büyüdük. Sinemamızın ilk sırada sayılacak jönlerindendi. Yakışıklıydı, hep "iyileri" canlandırdı. Hababam sınıfındaki Damat Ferit'i, Emel Sayın'a kur yapan o Yakışıklı Necmi'yi izleyip de sevmeyenimiz yoktur mesela.
Özellikle 12 Eylül sürecindeki tavrıyla, rol seçimleriyle bizler Akan'ı hep "solcu" bildik. Akan bu pozisyonunu son dönemlerde rijit bir şekilde Ak Parti karşıtlığına dönüştürmüştü.
Eskisi gibi popüler olmasa da yine filmlerde rol alıyordu Akan. Karşımızdaki, siyasi hasımlarıyla çoğu zaman hakarete varan eleştirilerle kavga eden sinirli Tarık Akan'dı. Ama tüm politikliğiyle hayatı bir güzel tiye alan Ferit'in dede olmuş haline hiç benzemiyordu.
Dün Akan'ın ölüm haberini alınca bir yandan bunları bir yandan da sosyal medyada başlayan ve hiç de "şık olmayan" tartışmayı düşündüm...
Yakın zamanda Çetin Altan'ın, Hasan Karakaya'nın, Levent Kırca'nın... Ölümlerinin ardından da şahit olduğumuz o hadsiz sorguç hallerini...
Kendisinin "çok doğru", "hep doğru" olduğunu düşünen eller tarafından hoyratça açılan o eski defterleri...
Ortada cenaze varken asla konuşulmayacak şeylerin nasıl gerine gerine, iyi bir şey yapıyormuş gibi bağır çağır konuşulmasını...
Hakikaten ayıp ediyoruz.
Kendimizi çok önemsiyoruz.
Cenazesinde saf tutuğumuz mevtanın ardından üç kez "iyi bilirdik" derken gerçekten bize fikrimizin sorulduğunu sanıyoruz herhalde. Şahitliğimizin, ölünün değil bizim "iyi niyetimizle" ilgili olduğunu bile bile...
Siz bakmayın insanı insan yapan, toplumu ayakta tutan, sonu ölüm olan yaşamı katlanılır kılan inançlara, değerlere, kültüre, pratiklere "klişe" diyenlere...
İnsanlık ailesi olarak ortakça biriktirdiğimiz neyimiz varsa ayaklar altına almanın "açık sözlülük" olduğunu söyleyenlere.
Densizlikten başka bir şey değil bu hoyratlık.
Bizler, hümanizme "Yaratılanı severim yaratandan ötürü" mottoları düşen insanlarız, ne çabuk unuttuk.
Üstelik bahsettiğim yapmacık jestler, inanmadığımız övgüler de değil.
Sadece, geride hâlâ yaşayan yakınlarını, sevenlerini kısacası koskoca bir ilişkiler yumağı bırakan ölülere karşı asgari saygı.
Bence biraz düşünelim. En azından kendimiz için. Zira başkasının açığını yakalamaya vakfedilmiş hayatların esaretini hiçbirimiz hak etmiyoruz.

***

Beş parmağın beşi...
"Nâzım Hikmet'e mi soracağız bunu. Yazık bu hastaneye. Cenaze; yakını olana, ağabeyine teslim edilmez mi? Muhasebeye geldiğinde 10 bin lira para isterler.
(Tarık Akan'ın ağabeyinin, muhabirlerin "Nâzım Hikmet Vakfı ile görüştünüz mü" sorusuna verdiği yanıt.)

***

Samet'i de yalnız bıraktık
PKK'lı teröristler, geçen seçimlerde Ak Parti'den vekil adayı olan Ahmet Budak'ı bayramlaşma için evinin önüne çıktığı sırada katletti. Üstelik de 12 yaşındaki oğlu Samet'in gözleri önünde!
Evet, PKK arkasında cinayetlerini meşrulaştıran siyasileri, medyası, gazetecileri olduğu için vahşileşmekte sınır tanımıyor. Ama bu psikolojik savaşta bizlerin de "teröristler ne kadar terörist" diye yakınmaktan başka yapacaklarımız var.
Önce cenazelerimizi yalnız bırakmayacağız mesela.
Dün sosyal medyada Budak'ın cenazesine Ak Partililerin daha yoğun katılması gerektiğine dair pek çok eleştiriye rastladım.
Ancak Türkiye'ye hepimize, cumhuriyete demokrasiye savaş açmış bir çetenin katlettiği herkes herkesin şehididir.
Dolayısıyla Budak'ın cenazesinde, yalnızca Ak Parti'nin değil CHP'nin de, MHP'nin de kalabalık olma sorumluluğu vardı.
Tıpkı Kılıçdaroğlu'na Artvin'de saldırdıklarında hepimizi topyekûn karşılarında buldukları gibi...
Samet de hepimizi orada görmeliydi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA